18 Aralık 2011 Pazar

HİNDİSTAN - 2

Buraya geliş nedenimiz, tasarladığımız bir direğin performans testinin yapılması. Müşteri Nepal’den olduğu için imalat ve test onlara yakın bir yerde yapılıyor. Daha önce de bu tip testler görmüştüm, ama buradaki farklı başlıyor. Önden fabrikanın içindeki küçük tapınağa gidiliyor. Orada tanrıların bize yardım etmesi için dua ediliyor. Sonra direğin yanında tanrılara adak olarak hindistan cevizi kırılıyor. Kırma işlemini yapan kişi, ayakkabılarını çıkarıp paspas büyüklüğünde bir halının üzerine çıkıyor. 


Hindistan cevizlerinden biri bana ayrılmış. Kıramazsam, ve bir aksilik olursa benden bilmesinler diye yapmak istemiyorum. Neyse ki onlar da cüsseme bakıp pek ısrar etmiyorlar…


İlk hafta bir günü gezmeye ayırıyoruz. Dört-beş saat uzaklıkta bir doğal parka “kırmızı kaplan” görmeye gidiyoruz. Ben pek hevesliyim, tanıdıklarıma fil üzerinde kaplan seyrine çıkacağız diye mesajlar atıyorum. Oraya gittik ki, fil falan yok. Nedenini de anlayamıyoruz. Onun yerine açık cipe biniyoruz. Arkamızda silahlı bir adam, arabadan inmek yasak.


İşte şimdi biraz endişeleniyorum. Filin tepesinden aşağı bakmak başka, arabanın içinden bakmak başka. Kaplanı görmesek de olur havasına giriyorum, çok şükür kaplanla karşılaşmadan turu bitiriyoruz. Bize kaplanın tırnak izi, ayak izi gibi anlamsız şeyler gösteriyorlar.


Kaplan değil, ama değişik geyikler, maymunlar, tavus kuşları görüyoruz. Bir geyik yavrusu ile göz göze geliyorum. Anın tadını çıkartmayı, fotoğraf çekmeye tercih ediyorum.


Parkın içinde bizim kahvehanelere benzeyen bir yer var. Bize çay ısmarlıyorlar. Gelen şey sütlü çay. İngiltere’de içtiğime hiç benzemiyor. Orada üzerine bir parmak kadar koyarlar, burada bariz bir süt tadı var. Süt mü, süt tozu mu olduğunu anlayamadığım bir sıvının içine çay poşetini sallandırmışlar gibi. Pek yapmadığım bir şey, ama iki yudum alıp bırakıyorum. Ayıpsa ayıp, ne yapayım…


Çıkışta bir tapınağa girmek istiyoruz. Bir iki dakika ile kaçırıyoruz. Türkiye’den misafirimiz var diye yalvarıyor bizimkiler, ama öğlen tatilinden taviz verilmiyor. Dert etmiyorum, çünkü tapınağın girişinde bir sürü maymun görüyorum. Yurtta yaşadığım için fazla titizliklerim yoktur, ama bu hayvanların özgürce dolaştığı bir mekana ayakkabısız girmek pek sarmıyor beni. Onun yerine tapınağın yanında yer alan su deposunu geziyoruz. Güzel bir yapı.


Gezeriz diye heyecanlanmıştım ya, görüp göreceğim turistik gezi bu oluyor işte. Onun dışında bölük pörçük anılar var aklımda.


Richard Gere tutuklanmak üzere aranıyor mesela. Suçu, bir yardım gecesinde kendisiyle birlikte sunuculuk yapan Bollywood aktristi hanımı biraz uzunca bir süre yanağından öpmek! Sanki onca insanın önünde tecavüz etmiş gibi davranıyorlar adama. Soruyorum, başkalarının yanında birini öpmek yakışık almazmış. İlk haftanın sonunda aramızdan ayrılan Nepalli mühendisleri Türk usulü yanaklarından öpmediğim için kendimi kutluyorum. Kim bilir ne kadar şaşıracaklardı!


Buranın eski İngiltere sömürgesi olduğu zaman zaman şiddetle hissediliyor. Hemen bütün yazılar önce İngilizce, altında Hintçe yazıyor. Anlaşılan ikinci satırlara bakmadan tamamen kendi dilleriyle hayatlarını sürdürüyorlarmış buralarda. Onlardan kalma evler anında fark ediliyor. Bir de, burada herkes İngilizce biliyor. Aksanlarına alışmak biraz zaman alıyor, ama hiç bir yerde anlaşma zorluğu çekmiyoruz.


Bizde sokakta ne kadar kedi-köpek görülüyorsa, burada da o kadar inek var. Yalnız bu inekler farklı, çevre yolu, meydan falan dinlemeden yürüyorlar. Arabalar durup onları bekliyor. Hatta bir keresinde yolda arabalarla birlikte giden bir inek görüyoruz. Şöförümüz kornaya basınca inek kenara çekilip yürümeye devam ediyor!


Yolda korna çalmak çok olağan. Arabaların arkasında kocaman “KORNAYA BAS” yazmışlar.  Kenara çekilmesini istiyorsanız, kornaya basacaksınız.


Kadınlar çok değişik işlerde çalışabiliyorlar. Mesela gittiğimiz fabrika yoluna çakıl döşeniyor, bunu kadınlar yapıyor. Bana daha da ilginç gelen, yere çömelip çakılları elleriyle yerleştirirken bile üstlerinde sari olması. O uzun etekler hiç mi ayaklarına dolaşmıyor, omuzlarına attıkları şal hiç mi engellemiyor hareketlerini, anlamıyorum. Yalnız gelir gelmez kendime böyle bir kıyafet edinmediğime pişman oluyorum. Özellikle turistlere musallat olan dilenciler var. Bizdeki gibi değil, kolunuzdan tutup “bahşiş” diye para istiyorlar. Kolay kolay da peşinizi bırakmıyorlar.


Yanımızda kibar bir Alman mühendis var. İkinci hafta Nepalli mühendisler değişiyor, yeni gelenler giremediğimiz tapınağı görmek istiyorlar. Alman, bana şöyle bir soru soruyor:


“Biz yarın tapınağa gideceğiz. Arabada yer yok, ama yine de gelmek ister miydin.”


Kibarlık Almanların kanında var. Teşekkür ediyor, bütün gün otel odasında sıkıntıdan patlıyorum. Televizyon seyretmeye çalışıyorum. Hint filmleri hep melodram. İngilizce gösterilen filmler de öyle. Sanki Hintliler için özel olarak çekilmiş gibi. Richard Gere olayından sonra özellikle dikkat ediyorum, kızla oğlan birbirlerine asla dokunmuyorlar. Milim kalıyor aralarında, ama temas yok. El sıkışma konusunda o kadar isteksiz davranmalarının nedenini anlıyorum: Yakışık almaz.

8 yorum:

  1. Bizzat yaşayanlardan dinlemek daha güzel gezi anılarını. Ama hiç kıskanmam ben, zaten iş gezisiymiş, hıh:)))

    YanıtlaSil
  2. Bu gezide kıskanılacak tek bir şey var, davet edildiğim akşam yemeği.
    Az sonra! :))

    YanıtlaSil
  3. Şule Allahta Hindistan. Bi gram kıskanmam bi gram heves etmem.:)

    YanıtlaSil
  4. Çoook zevkle okudum:))) akşam yemeğinide merak ettim:)Birgün bizede kısmet olur inşallah.Ellerine sağlık canım.ne güzel anılar kalıyor.hem gezi hem iş.bundan iyisi cansağlığı.inşallah görmek istediğin heryeri görürrüsn ve bize tatlı tatlı anlatırsın.okuruz:)

    YanıtlaSil
  5. Halil Kamil Ektem,
    Akşam yemeği çok güzeldi, boğazına düşkün değilsen kıskanmayabilirsin tabi ki. :)

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim Kamikaze. Başka bir şehre gitmiş olsaydım muhteşem bir gezi olacaktı, ama buna da şükür diyorum.

    YanıtlaSil
  7. Bak Richard Gere'e sen. Hiç yakıştıramadım. Şaka bir yana bu olayı okuduğumu hatırlıyorum. Bir anda istenmeyen adam durumuna düşmüş. Ülkelerin gelenekleri, sosyal mesajları birbirinden ne kadar farklı değil mi?

    YanıtlaSil
  8. Öyle. Çok farklı. Ben derhal kendimi düşündüm, otelde onlara iyi yolculuklar derken bir an için öpmeyi düşündüğüm aklıma geldi.
    Belki de ben yaklaşırken adamlar kaçacaktı! :)

    YanıtlaSil