tag:blogger.com,1999:blog-54155791629512603432024-03-13T06:42:39.383+03:00Lezzetli GezilerŞulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.comBlogger45125tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-42674436511350126242015-01-01T23:23:00.000+02:002015-01-01T23:23:05.968+02:00SAINT PETERSBURG - 2<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdiPEfMmpvZy3ES-TQm8jxNCpaagiqjksCjabRYxX5rsD6xdx2TQSDtac4i-gvvEdkBrcv0O72-eNucPU0QPZ2IG-QDnSA7DvO-tuFykrq0b2VkULjjjrydpslTAc19BYfqVoJNZdXZ14/s1600/Hermitage.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdiPEfMmpvZy3ES-TQm8jxNCpaagiqjksCjabRYxX5rsD6xdx2TQSDtac4i-gvvEdkBrcv0O72-eNucPU0QPZ2IG-QDnSA7DvO-tuFykrq0b2VkULjjjrydpslTAc19BYfqVoJNZdXZ14/s1600/Hermitage.jpg" height="320" width="213" /></a><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Sabah toparlanıp Hermitage Müzesine hareket ediyoruz.
Müze geleneğini ilk başlatan Deli Petro. İlk <span style="background: white;">Kunstkammer Müzesi açılıyor, ve Çarın hayranı olduğu anatomi
uzmanı</span> Frederic Ruysch’un kolleksiyonundan <span style="background: white;">siyam ikizleri, anatomik bozuklukları olan vücutlar</span>
falan sergileniyor. Burası şimdi <span style="background: white;">Antropoloji
ve Etnografya Müzeleri olarak hizmet veriyor. O zamanlar halkı</span> müzeye
alıştırmak için ziyaretçilere ikramlar yapılıyormuş. Kadınlara kahve ve
çikolata, erkeklere bir kadeh votka. Eh, müze alışkanlığı bir şekilde başlamış.
Şu anda sayısız müze var.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Hermitage’a tek başınıza gelirseniz yaklaşık iki saat
kuyrukta bekleniyormuş. Biz randevuyla gelen gruplardanız. Teknoloji son
noktada. Grubumuzda herkese birer kulaklık dağıtılıyor. Rehberimiz,
mikrofonundan bize müzeyi tanıtıyor. Böylece konuşan diğer anlatıcılardan
rahatsız olmadan müzeyi gezebileceğiz. Hem de ses azaldıkça uzaklaştığımızı
derhal fark edip harekete geçme imkanımız oluyor. Bir tek burada gördüm, ama
bizim büyük müzelerimizde de uygulanabilir, çok pratik bir şey.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Müzeyi kuran II. Katerina değişik bir şahsiyet. Çar
Petro’dan sonra Rus tarihinin en önemli hükümdarı, III. Petro ile evlenmek için
ülkeye gelen bir Prusyalı prenses. Çok entelektüel, birkaç sene içinde pek çok
Rustan daha iyi Rusça konuşabilecek kadar yetenekli. Öyle ki, Voltaire ve
Diderot gibi Fransız yazar-düşünürlerle yazışacak kadar Fransızcaya hakim. Halkın
sevmediği Alman hayranı eşi çar olduktan altı ay sonra bir darbe ile yerine
geçiyor ve ülkeyi 34 yıl yönetiyor. Bu arada Lehistanı ortadan kaldırıyor,
Osmanlıya büyük kayıplar verdiriyor. Kırım, Hristiyanlara karşı kaybedilen ilk
Müslüman toprağı olması açısından önemli. Yine Osmanlı donanması Çeşme
yakınlarında çariçe zamanında yakılıyor. Bu olayın anısına yapılan Çeşme Sarayı
ve Çeşme Kilisesi ziyarete açık. İlk kız okulu, ilk kütüphane onun zamanında
yapılıyor. Tabiyetindeki Müslümanlar için de Kuranı çevirtiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs0LOf6NZBoJkE7oFOw4s7L_ia-L9QH98fiQBpbfPP3hNBM4WUbM2YDnx77G7e_eznwJWjTL2S3_aN2EYIQQoHfudwFtIc3_uDhqihszgWaixIfWtIEYaOWEN4_Yu3uUUw5m4kPSP8OEM/s1600/Leonardo.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs0LOf6NZBoJkE7oFOw4s7L_ia-L9QH98fiQBpbfPP3hNBM4WUbM2YDnx77G7e_eznwJWjTL2S3_aN2EYIQQoHfudwFtIc3_uDhqihszgWaixIfWtIEYaOWEN4_Yu3uUUw5m4kPSP8OEM/s1600/Leonardo.jpg" height="320" width="213" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Önden Küçük Hermitage yaptırılıyor. Fransızca kelime
anlamı sakin ve huzurlu bir yerde dinlenmek olan bu yerde, II. Katerina küçük
özel davetler veriyor. Görgü kuralları olarak adlandırılabilecek on kuralına
uymayan misafirlerine uzun bir şiiri ezberleyip herkesin önünde okumak gibi
değişik cezalar veriyor. Ama en önemli kuralı, konuşulanların oradan dışarı
çıkmaması. Bu kurala uymayanlar bir daha davetlere çağrılmıyor. Binanın yan
galerilerinde sergilemek için Fransa’dan yaklaşık 200 parçalık resim
koleksiyonu ısmarlıyor. Bu tarih, müzenin başlangıç tarihi. Sonradan genişleyen
sanat eserleri için Büyük Hermitage yapılıyor. Yaklaşık 60 yıl sonra yapılan
Yeni Hermitage, Rusya’da müze olarak tasarlanan ilk bina. Bu arada Petro’nun
eski sarayının yerine yapılan tiyatro binası, askeri bina derken müze yedi
binaya yayılıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Antik dönemden aklınıza gelen tüm uygarlıklar burada. Belki
aklınıza gelmeyecek olan Altay, Moğol uygarlıkları da var. Daha yakın çağlardan ise tüm Avrupa ve Asya'dan o dönemde yaşamış tüm önemli sanatçılardan bir şeyler
görebiliriz. Sergilenen eserlerin çokluğu nedeniyle Guinnes rekorlar kitabına geçmiş.
Yarım günde ancak en önemli parçaları gezebiliyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7lid8e0KiCrdorFNWYJIjyrqABrP-THsXSr0mZtmHsCr5NOr4pU7mWcHX3T3qrmNNy750S2LhgVUvdU7Muw03sygRECKA_Wl7-tPkXyK8QzD88n4cHRebTt435JjYagRqv3AyvtZUs0M/s1600/Katerina.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7lid8e0KiCrdorFNWYJIjyrqABrP-THsXSr0mZtmHsCr5NOr4pU7mWcHX3T3qrmNNy750S2LhgVUvdU7Muw03sygRECKA_Wl7-tPkXyK8QzD88n4cHRebTt435JjYagRqv3AyvtZUs0M/s1600/Katerina.jpg" height="320" width="213" /></a><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">İnanılmaz resim koleksiyonu içinde Romanov ailesinin
resimleri de var. Bunlardan bir tanesini çok merak ediyoruz. Petro’nun eşi I.
Katerina. Baltacı Mehmet Paşa ile olan meşhur dedikodunun kahramanı Katerina. O
dedikodu doğru mu, şüpheli; ama biz yine de çariçeyi merak ediyoruz. Gören aşık olmuş. Petro’dan önceki eşi onun çarla karşılaşmasını engellemek
için elinden geleni yapmış. Ama bir gün kaçınılmaz son gerçekleşmiş. Çar
Katerina’yı görmüş ve olay bitmiş. Bütün bu lafların üzerine resmi görünce şoka
giriyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Rehberimizin sonradan bize anlattığına göre Kıvanç
Tatlıtuğ burada sıradan sayılıyormuş. Oysa yeni başlayan bir Çalıkuşu dizisi
varmış ki, esas oğlan çok beğeniliyormuş. Çünkü kara kaşlı kara gözlü
birisiymiş. Bu sözleri çariçeyi görmeden önce duysaydım da hayal kırıklığına
uğrardım. Çünkü o zaman da şöyle Türkan Şoray gibi bir şey beklerdim. Bazı
filmlerinde esas oğlan ona aşık olmadan önce çirkinleştirilir ya, ancak o
şekilde bir bağlantısı olabilir. Başka yorum yapmıyorum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Müzenin, eserleri farelerden korumak için II Keterina’dan
beri beslenen kedileri de meşhurmuş. Bunu duyunca seneler önceye gidiyorum.
Annem kız yurdu yöneticisiydi, ve odalarda yiyecek bulundurmak yasaktı. Sık sık
dolaplar aranır, bulunan yiyeceklere el konurdu. Yiyecek yasağının nedeni
farelerdi. Yıllar sonra ben de yurtta kaldığımda o kızları düşünmüştüm. Gecenin
bir yarısı ders çalışırken yaşanan o açlık hissi çok beterdir. Kız yurdunun
altındaki köfteciye üşüşürdük. Birinci kata köfte verebilmek için yaptığı özel
bir aparatı vardı. Ve biz gece yarısından sonra o pencerenin önünde sıraya girerdik.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Bizim yurtta da yemek sorunu kedilerle çözülmüştü. Yakın
bir arkadaşımın yatağının içine doğurmasından başka bize bir zararları olmadı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Müzeden çıkarken, Louvre’dan sonraki en büyük koleksiyona
sahip Fransa bölümünün yakınından bile geçmediğimizi fark ediyorum. Layıkıyla
gezmek aylar alır diyor rehberimiz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">İkinci durak Peter ve Paul Kalesi. Kale Çar Petro
tarafından başkenti İsveç saldırılarından korumak amacıyla yapılmış, ama bu
şekilde hiç kullanılmamış. Şehir garnizonu ve üst düzey siyasi mahkumlar için
hapishane işlevi görmüş. Şu anda St Petersburg Kent Müzesinin merkezi olarak
hizmet veriyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl8_Ej7SOQgySRtBX3BMuNoEZtkK2fn-QoN7WGL8cr1YF2iSlg3TXNM4vqdZojK5wijchB_OIMsks7WNKO9vm_cGanwzuceT-LjxFBL2e3KVlWBxeZaE2YlrZpE_x_wFteSU9b64SHn-s/s1600/Peter+ve+Paul2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl8_Ej7SOQgySRtBX3BMuNoEZtkK2fn-QoN7WGL8cr1YF2iSlg3TXNM4vqdZojK5wijchB_OIMsks7WNKO9vm_cGanwzuceT-LjxFBL2e3KVlWBxeZaE2YlrZpE_x_wFteSU9b64SHn-s/s1600/Peter+ve+Paul2.jpg" height="320" width="213" /></a><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Kalenin içindeki en önemli yapılardan biri Peter ve Paul
Katedrali. Başkenti Moskova’ya geri taşıyan II Petro ve zindanda öldürülen VI
Ivan hariç, I Petro’dan III Alexander’a kadar tüm hanedan burada yatıyor. Son
çar II Nikolai ve ailesinden geride kalanlar, ölümlerinin 80. yıldönümünde yan
taraftaki St Catherine Şapeline defnedilmiş.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Rus Bastili diye anılan hapishanenin ilk misafirlerinden
biri I Petro’nun oğlu Alexei Petroviç. Çarın ilk eşinden olan oğlu ile yıldızı
tam anlamıyla hiç barışmamış, zamanla muhalefetin de desteklemesiyle çara rakip
gösterilmeye başlanmış. Tabi ki sonu pek iyi olmamış. Sonraki yıllarda
Dostoyevski, Gorki, Bakunin gibi kişilerin kaldığı yerde mahkumlar kimseyle
görüştürülmezmiş. Yine de odalar bizim ülkemizdekilere göre daha büyük ve
aydınlık, bunu belirtmek zorundayım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Şehir merkezine döndüğümüzde kısacık bir serbest
zamanımız oluyor. Bunu Kazan Katedralini gezmek için kullanıyoruz. Katedral,
Rusyanın Napolyon karşısında kazandığı zaferin anısına yapılmış, Vatikan’daki
St Peter Bazilikasının kopyası. Devrimden sonra Dinler Tarihi ve Ateizm Müzesi
olarak kullanılmış. Rusya kurulduktan sonra şehrin metropolitinin katedrali
olarak yeniden hizmet vermeye başlamış. Kadınlar aynı bizdeki gibi başlarını
örterek dua ediyorlar. Bahçede pek çok yerde olduğu gibi beraber resim
çektirmek için Petro ve Katerina var.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Petro sakalsız ilk çar. Sakal traşı olmayı Avrupalı
olmanın bir göstergesi saydığı için halkının da böyle davranmasını istiyor.
Yasaklasa olmayacak, onun yerine sakal vergisi koyuyor. Tabi vergi verecek
kadar parası olanlar hariç herkes sakalını kesmek zorunda kalıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVPaLS3PJ0mhldeH0P64XPVx6AWUooObWxr9u-zWXaM6noFOIxtYqLTxOowyw71JHxdF6bEhceOOKpaEIYIWdx6sFjBeDIL317uaIcm6YiLCQadSRYlsRhpIH0vBxKFr9GE5gUNcqTKso/s1600/Kanal2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVPaLS3PJ0mhldeH0P64XPVx6AWUooObWxr9u-zWXaM6noFOIxtYqLTxOowyw71JHxdF6bEhceOOKpaEIYIWdx6sFjBeDIL317uaIcm6YiLCQadSRYlsRhpIH0vBxKFr9GE5gUNcqTKso/s1600/Kanal2.jpg" height="213" width="320" /></a><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Tekne gezisinde, şehrin Venedik ve Amsterdam’dan çok daha
fazla sayıda olan kanallarını dolaşıyoruz. Çar Petro Venedik’ten çok
etkilenmiş, aynen oradaki gibi gondollar getirtip halka kullanmasını
öğrenmeleri için çeşitli imkanlar tanımış. Sonraki yıllarda da İtalyan mimar
merakı devam etmiş. Tüm önemli yapıları onlar tasarlamış. Hatta kiliseleri bile
Ortodoks stiline bağlı kalmaları şartıyla bu mimarlar yapıyor. Bir tek Peter ve
Paul Katedrali daha çok Katolik kiliselerini andırıyor. Bunu da çarın dinle
fazla ilgili olmamasına bağlıyorlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Altından geçtiğimiz köprüler o kadar alçak ki, ayakta
durmamıza izin verilmiyor. Teknenin ortasında durduğum için köprülerin en
yüksek kısmına denk geliyorum. Her seferinde kolumu yukarı kaldırıyorum, bir
tanesinde oturduğum yerden köprünün altına dokunabiliyorum. Orta boylu sayılırım,
boyu uzun olanlar bu hareketi bile doğru dürüst yapamaz. Gece yarısından sonra
tek tek açılan köprüler, büyük teknelerin geçmesine izin veriyor. Köprülerin
açılırken seyretmek çok güzelmiş, biz denk getiremiyoruz.maalesef.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">II Katerina’nın oğlu Pavel’in yalnızca 40 gün
yaşayabildiği sarayı görüyoruz. Çar, halk tarafından da fazla sevilmeyen bir
tip, Annesi onu sürekli dışlamış, belki biraz da kompleksli. Her neyse,
öldürülmekten çok korktuğu için kale gibi bir saray yaptırıyor, ve burada
korktuğu başına geliyor. Sonradan ordunun mühendislik okulu olarak
kullanılıyor. Dostoyevski bu okuldan mezun olmuş.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfFxxheQUqknxuNVmP9Y7eB1VSe97XjiNLXZq35E1nT971ra5zUnJ9f6NpTU6KKHV5NfyGWtySYV1z7fb4wUwhH6STfsE2pieS6LcQF2ATiizEUqfwE9HNckJ6NeR1-Fm97PQxsY774tc/s1600/Aurora.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfFxxheQUqknxuNVmP9Y7eB1VSe97XjiNLXZq35E1nT971ra5zUnJ9f6NpTU6KKHV5NfyGWtySYV1z7fb4wUwhH6STfsE2pieS6LcQF2ATiizEUqfwE9HNckJ6NeR1-Fm97PQxsY774tc/s1600/Aurora.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Kanallardan nehir tarafına geçtiğimizde ise devrimi
başlatan Aurora gemisi ile karşılaşıyoruz. İlk olarak Japon savaşında
kullanılan gemi, İkinci Dünya Savaşına kadar hizmette kalmış. Şu anda müze.
Gemiden yapılan bir top atışı ile Kışlık Sarayın zapt edilişi başlıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Kanalda gençler eğlence amacıyla teknelerde müzik çalıp
dans ediyor. Yanımızdan geçen bir teknenin içinde altı kız, gayet spor
kıyafetlerinin üzerine duvaklar geçirmiş, çılgınca dans ediyor.
Duvaklardan biri beyaz, diğerleri mavi olduğuna göre düğün öncesi kızlar arası
bir parti olabilir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Tekne turu sonrası yemeğe gidiyoruz. Yemekten sonra da
bir gösteri izleyeceğiz. Önden havyarlar geliyor. Siyah değil ama kırmızı
havyar lokantalarda sıkça karşılabileceğimiz bir şey. Yanında votka. Arkasından
tavuk kievski geliyor. Yemeğimizi yerken bir taraftan da dans gösterisini
izliyoruz. Derken bir soprano çıkıyor sahneye, ve Türkçe bir şarkı söylüyor. Aklıma
Kızıl Ordu Korosunun söylediği Tarkan şarkıları geliyor. Derken yan masaya
alevli bir doğum günü pastası geliyor. Burada tarzlar değişik. Hareketli
müzikler çalarken bir anda kendimi pistte buluyorum. Dans edenlere neşeyle
tempo tutarken birden tuhaf şekilde tanıdık bir melodi duyuyorum. Hani
bilirsiniz, ama çıkaramazsınız, öyle bir hisse kapılıyorum. Ne çaldıklarını
anladığım an ağzım bir karış açık kalıyor. Bu adamlar Ankara’nın Bağları’nı
nereden biliyor!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Gösteriden çıktığımızda saat 22:00, ama her yer aydınlık
ve sokaklar hala dolu. Ben de arkadaşlarımla biraz gezmeye karar veriyorum.
Meşhur Nevski Caddesine gidiyoruz. Yalnız saat 22:00 itibarı ile dükkanlar
kapalı olduğu için kendimi Pazar tatilinde dışarı çıkmış gibi hissediyorum.
Tuhaf bir his. Önce eski Singer binasına dışarıdan bakıyoruz. Singer buraya bir
gökdelen yapmaya karar vermiş, ama şehirde kışlık saraydan daha yüksek bina
yapma izni olmadığı için böyle değişik bir tarz düşünmüşler. Devrimden sonra
kitapçı olmuş. Şimdi de binada bir kitapçı varmış, ama asıl ikinci kattaki Kafe
Singerde oturup bir kahve falan içmek isterdim doğrusu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiReeRTQteDbrGSP3ebzOm7CDxOhj1vDkKSjE5PQP_iP1yJ2NsnlXxVW8KnGRLGJOJxRQ08-QmJNaYgExT36_cK-CZiiSiWpnYWj2qeayE8bXfyPOnqcpB8bfcwyR7hx22vHmJetgHCIU8/s1600/Kucuk+Heykel.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiReeRTQteDbrGSP3ebzOm7CDxOhj1vDkKSjE5PQP_iP1yJ2NsnlXxVW8KnGRLGJOJxRQ08-QmJNaYgExT36_cK-CZiiSiWpnYWj2qeayE8bXfyPOnqcpB8bfcwyR7hx22vHmJetgHCIU8/s1600/Kucuk+Heykel.jpg" height="320" width="240" /></a><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Singer binası karşısında Kazan Katedrali, az ilerisinde
de çarlık zamanından kalma alışveriş merkezi diyebileceğimiz bir bina. Bunların
hepsine ancak dışarıdan bakabiliyoruz, çünkü saat 23:00, hepsi kapalı. Sonra
azıcık daha yürüyüp kanal duvarlarından birine konmuş küçücük kuş heykelini
görüyoruz. Kuşun durduğu yere yukarıdan para atılıyor. Eğer para suya düşmezse,
dileğiniz olacak demek. Bir mühendis olarak o yükseklikten şu eğimle atılan
paranın durma ihtimalinin lotodan para kazanma ihtimalinden daha az olduğunu
söyleyebilirim. Daha fazla şans isteyenler kuşa su tarafından yaklaşıyor.
Adamın biri botunu iyice yanaştırıp kucağında kaldırdığı küçük kızın eline veriyor
parayı. İşte o zaman dileğiniz gerçekleşebilir, çünkü kız parayı neredeyse
bırakıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Hemen oracıkta Çar Petro’nun Yaz Bahçesine de dışarıdan
göz atabiliyoruz. Çarın bizzat planladığı, yeni ve modern Rusya için tasarlanan
heykellerin ve nadir bitkilerin yer aldığı bu park artık bir müze. Son
ziyaretimiz de Mars Parkına ve oradaki St Petersburg için ölen tüm askerlere
adanmış sönmeyen ateşe. Hava hala aydınlık, ama gece yarısı olduğu için artık
geri dönelim diyoruz, yarın sabah yine gezeceğiz.<o:p></o:p></span></div>
Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-74610348104449006162014-12-30T22:04:00.000+02:002014-12-30T22:04:06.214+02:00SAINT PETERSBURG - 1<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Ruslara göre Büyük Petro, biz ona Deli Petro diyoruz.
Aslında Çılgın Petro demek istemişiz. Yaptıkları tam bir çılgınlık. Ama işe
yaramış. Güneyde Osmanlılar, batıda İsveçliler, Rusya bir türlü denize
açılamıyor. Ne yapıyor, zapt ettiği batak araziyi muhteşem bir liman şehrine
dönüştürüyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKZHgQv9TSr_MqgiqVOpkUqslqcR-wqVl_ehu5xZ8xy1iyhWgEr8pTm2fDxVqvmTGLvWJT04ZHxYYquz7fXm_lc8s8b6UEYI8iJ4n-ntFH_K09Pv2f4x664KGv3xz8pmfOK1nBVYFKhzM/s1600/Kiyidan.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKZHgQv9TSr_MqgiqVOpkUqslqcR-wqVl_ehu5xZ8xy1iyhWgEr8pTm2fDxVqvmTGLvWJT04ZHxYYquz7fXm_lc8s8b6UEYI8iJ4n-ntFH_K09Pv2f4x664KGv3xz8pmfOK1nBVYFKhzM/s1600/Kiyidan.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";"> </span><span style="font-family: Arial;">Şehrin yapımı sırasında, binlerce insan zor şartlarda
çalışmak zorunda bırakılıyor. Bu arada yüz bine yakın insan ölüyor. Şehre gelen
herkes, cüssesine göre taş getirmek zorunda kalıyor. Gemiler şu kadar, arabalar
şu kadar, yaya gelenler şu kadar diye limitler var. Soyluların konut yapması,
ve yılın en az birkaç ayını burada geçirmesi şart. Şehri kısa zamanda yaşanır
hale getirmek için gerçekten çılgın olmak gerekiyor.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Havaalanı tarafı İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalanan
bölge. Yapılar Sovyet mimarisi tarzında, Stalin evleri deniyor. Yan yana bir
sürü TOKİ evleri gibi. Sevimsiz. Şehir merkezine yaklaştıkça mimari değişiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Bizi karşılayan ilk anıt, 900 günlük Nazi kuşatması
anısına yapılmış olan. Zaferini Astoria Otelde kutlamak için davetiye bile
bastıran Hitler’in hevesi kursağında kalmış. Canları çıkmış, ama teslim
olmamışlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Bazı arabaların arkasında sarı bir işaret var. Yazılar
Kiril alfabesi, ama ünlem işaretini tanıyoruz. Acemi şöför işareti! Ehliyet
aldıktan sonra herkes arabasına bu işareti yapıştırmak zorunda. Böylece iki yıl
boyunca trafik kurallarına doğru dürüst uyulmayan bu memlekette değişik bir
statünüz oluyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Rus kelimesi Fin kökenli, Ruslar da Slavlarla karışan
kuzeyli bir kabile. Önceleri Slavlar zayıf bir kavim. Roma İmparatoru I. Otto,
Slavları hakimiyeti altına aldıktan sonra onları köle olarak kullanmış. Hatta
Latin kökenli İngilizce “slave” (köle) sözcüğü buradan türemiş. Slavlar
sonradan güçlenip prenslikler kurmaya başlıyolar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">İlk kurulan Kiev Pransliği. Aleksandr Nevski de Kiev
prensi. Şehrin en önemli caddelerinden birine adını vermiş. Ama o bölgedeki küçük prenslikleri toparlayıp Rus topraklarını
birleştiren Moskova Büyük Prensi III Ivan. Korkunç Ivan’ın dedesi. Son Doğu
Roma imparatorunun yeğeni ile evli olan prens, İstanbul alındığında kendini
imparatorluğun mirasçısı, Moskova’yı da 3. Roma ilan ediyor. Hanedanın sembolü
çift başlı kartal da buradan kalma. 500 yıl önce köle olarak kullandığı bir
ırkın mirasını sahiplenmesi de Roma için kaderin bir cilvesi olmuş bence. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Şehir merkezinde Antalya Gurme Restoran ve çiğ börek
yazılarını görünce şaşkınlığa uğruyorum. Antalya güzel bir ilimiz ama mutfağı ünlü değil. Sonra jeton düşüyor. Buradan aktarmasız uçulan iki Türk şehri
var, İstanbul ve Antalya. Popüler bir ismi alakasız yerlerde kullanma huyu
burada da var demek.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Akşam yemeği açık büfe. Önden her zamanki gibi sevimsiz
geliyor bana. Ama sonradan memnun olacağım. Servis o kadar yavaş ki, ekstra
hiçbir şey istememeye karar veriyoruz. Yunan adalarındaki gibi bir rehavet
durumu değil de, becerememe, halledememe hali var. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN0qp9j6QFUgfnBAILp0GAJ4SGreN6A4fZWv2oi4dKtXRmA09QsyenP7dhys-7c9eh-XCsB6-v1G4D2OOGP57WnKheGLXfT6tCzHl3kKdq1Ahyj2Isz9kdK-iwknRejjg7nLHIdtmczU0/s1600/Kanli+Kilise.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN0qp9j6QFUgfnBAILp0GAJ4SGreN6A4fZWv2oi4dKtXRmA09QsyenP7dhys-7c9eh-XCsB6-v1G4D2OOGP57WnKheGLXfT6tCzHl3kKdq1Ahyj2Isz9kdK-iwknRejjg7nLHIdtmczU0/s1600/Kanli+Kilise.jpg" height="320" width="240" /></a><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Mesela, gezinin ikinci durağı Moskova’da yemekten sonra
şehre inmeye karar verdiğimizde otel bize taksi çağırıyor. Dışarıda bekliyoruz.
Kapıya birkaç araba geliyor, şöförler birilerini bekliyor. Onlar ayrı, biz ayrı
bekleyip duruyoruz. Sonunda bir arkadaşımız resepsiyona gidip taksileri
soruyor. Meğer kapıda bekleyen şöförler bizim içinmiş! İçeri girip sormasak kim
bilir daha ne kadar bekleyecektik.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Yemekten sonra şehri dolaşmak için otobüsümüze biniyoruz.
Kanlı Kiliseyi III. </span><span style="font-family: Arial;">Aleksandr</span><span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">, babasın suikaste kurban gittiği yerde bir anıt
gibi yaptırmış. Rengi de bu yüzden kırmızı. Eski Rus tarzı çatısı ile şehrin en
güzel yapılarından. Diğer pek çoğu gibi İtalyan mimarlar tarafından
tasarlanmış. İçi dışı İtalya’dan ve Rusya’nın çeşitle bölgelerinden getirilen
taşlarla bezenmiş.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Çarın babası suikasta kurban gidiyor, oğlu da devrim
sonrası kurşuna diziliyor. Kilise yağmalanıyor ve kapanıyor. 90’ların sonuna
kadar kapalı kalıyor. Rusya kurulduktan sonra kilise eski ihtişamına geri dönüyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFpJYuihCx1uZQEm4gMs4FJv6KjJ9B-wonvJKKw07MnWpN0JdD88b6HDctbamlnx8HPzQy5RJs2uqho03Fa7E_0G00jrUaKowbydB-7HkX1r1AfHEYgnG0L4ZrxeKKSCITrCzW8ioitXQ/s1600/Aksam+Gezisi.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFpJYuihCx1uZQEm4gMs4FJv6KjJ9B-wonvJKKw07MnWpN0JdD88b6HDctbamlnx8HPzQy5RJs2uqho03Fa7E_0G00jrUaKowbydB-7HkX1r1AfHEYgnG0L4ZrxeKKSCITrCzW8ioitXQ/s1600/Aksam+Gezisi.jpg" height="320" width="240" /></a><span style="font-family: Arial;">Kilisenin
yanındaki kanaldan yürümeye devam ediyoruz. Şehrin en hareketli caddelerinden
birindeyiz. Kanalın iki yanında birbirinden ilginç yerler var. Zamanımız ve
enerjimiz olsa, birine oturacağız. Ama yorgunuz, ve tanımadığımız şehirde
otobüslerin belli saatten sonra dolaşması yasak. Biz de gece yarısına doğru
teker teker trafiğe kapanacak olan köprülerin birinin dibinde kalmak
istemiyoruz. Sokak şarkıcılarından iki kıza gözümüz takılıyor. Birinin elinde akordeon, diğeri müthiş bir sesle aryalar söylüyor.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Zamanı durdurmak istiyorum. Saat 23:00 ama hava hala
aydınlık, sokaklar kalabalık. Bize sakin olun, gezinin tadını çıkarın der gibi.
Arkamıza baka baka otelimize dönüyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-49484670930781337832013-10-09T23:02:00.001+03:002013-10-09T23:02:22.837+03:00KÜBA - SON GÜN HAVANA<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehre gelince ilk olarak bir puro imalathanesi geziyoruz. Fotoğraf çekmek yasak, ama puroların genç kızların bacaklarında sarılmadığını hepimiz görüyoruz! Hep sigara gibi kırık tütünle yapıldığını düşünürdüm, öyle değilmiş. Sarılırken kullanılamayacak tütünleri sıkıştırıp üzerini sarmaya başlıyorlar. Bir sıra, iki sıra derken puro kalınlaşıyor. Sonra da bir aletle hava kaçıran bir yeri var mı diye bakılıyor. O sırada da kalitesine göre ayrılıyor. Duvarda Castro, "Ben çalışıyorum, onlar çalışıyor, sen ne yapıyorsun" diye soruyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2eUa0Kcq9aIEUkL9876HCwf9lNfVG9uz8pKaDwmuk15jS39_SytxE7LZ1RLfkjIXyr8v1Y9yGE0H1SQrL8qh80QSbpDmJoQc_dSBB79gJMuEYWTGbXbpe5o9AfJVOCcXnnjaWj6M5SsY/s1600/20130621_181716r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2eUa0Kcq9aIEUkL9876HCwf9lNfVG9uz8pKaDwmuk15jS39_SytxE7LZ1RLfkjIXyr8v1Y9yGE0H1SQrL8qh80QSbpDmJoQc_dSBB79gJMuEYWTGbXbpe5o9AfJVOCcXnnjaWj6M5SsY/s320/20130621_181716r.jpg" width="240" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yapımını gördükten sonra satış yerine gidiyoruz. Çeşit çeşit, marka marka purolar. Sokakta daha ucuzları var, ama muz yaprağıyla sarılmış olabilirler. Aynı yerde rom yapımıyla ilgili küçük bir sergi ve kahve içilebilecek bir yer de var. Orada cappucino isteyenlere hoş bir gösteri yapılyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Serbest zamanımızda bir kez daha Floridita'ya uğruyor, son bir </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">daiquiri</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> ve muz kızartması keyfi yapıyoruz. Yine canlı müzik, yine neşeli ritimler... </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son akşam </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buenavista Social Club keyfi yapıyoruz. Ekibi bu kadar yakından izleyip müziklerinin tadına varmak hoş bir duygu. Müzikle birlikte dans da ediyorlar, gencinden yaşlısına herkesin dans becerisine hayran oluyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gösteriden sonra Havana sokaklarında dolaşıp son mojitolarımızı içiyoruz. Otelimize gitmeden önce kendi kendimize beş dakikacık daha diyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgI0VvygJKMfuznHwmALdSY7fspeSh3aSUBLW7nLx8gfaD0ekBiXp_Rm__VUK-IVDbli1HZ6KMqz8lnSr7-bymaa2Ar2W21qnMEf_UVpj0RfxvcI0rk30yIEkRwOSE-CL9APhaKGVNlcg/s1600/20130621_213154r.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgI0VvygJKMfuznHwmALdSY7fspeSh3aSUBLW7nLx8gfaD0ekBiXp_Rm__VUK-IVDbli1HZ6KMqz8lnSr7-bymaa2Ar2W21qnMEf_UVpj0RfxvcI0rk30yIEkRwOSE-CL9APhaKGVNlcg/s320/20130621_213154r.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah erkenden yola çıkıp Armas Meydanındaki Kent Müzesine gidiyoruz. Sömürge zamanında Vali Konağı olarak kullanılan binanın önündeki parke taşları ahşap üzerine oturtulmuş. Nedeni ise, nal seslerinden rahatsız olan valinin karısı. Ancak bu da sesleri yeterince kesememiş ki, vali kendisine yeni bir konak yaptırmış. Devrimden sonra bir süre Belediye Sarayı olarak kullanılmış, sonra da 19. yüzyılın bağımsızlık mücadelesini anlatan bir müzeye dönüşmüş. İlk Küba bayrağı, bağımsızlık için savaşan generaller, onların kişisel eşyaları gibi malzemeler sergileniyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Müzeden çıkınca, Hemingway'in müdavimi olduğu başka bir bara uğruyoruz. La Bodeguita, yazara göre Havana'nın en iyi mojitosunu hazırlıyormuş. Floridita'ya göre oldukça küçük bir mekan, neyse ki sabah saatleri olduğu için bizden başka turist yok. Girişteki duvarın üzeri yazılarla dolu. Aralarında bol miktarda Türkçe var. Çarşı Küba'da yazısını görüyorum mesela. Galatasaray taraftarı olmama karşın, Çarşı'yı da takip ediyorum.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Programımızdaki son müze, Hemingway'in evi. Şehir merkezinden uzak, sessiz, sakin bir yer. Önce yemek. Yine yazarın sürekli gittiği bir lokanta. Her zaman oturduğu masa, anısına boş tutuluyor. Muhteşem bir manzara, duvarlarda resimler, bir tanesi ihtiyar balıkçıyı esinlendiği kişi. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Deniz ürünlü paella yiyorum. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Önden verilen yavruağzı rengindeki kokteyli beğenmesem de, lokanta, yemekler ve müzik güzel.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaqP9VWslcXeExzn8WNne8tOL8b54Wdjk1sG-vn_1JdkPpgF_4GzwqRdW8WMEpShlvgs0EcqIA_K-HBrItDv4zVf8CPgJKjhOBmVCy3VX7eNAS1hGE3AIBQ0u5m0q06OBFAN_e74KhxDE/s1600/20130622_140237r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaqP9VWslcXeExzn8WNne8tOL8b54Wdjk1sG-vn_1JdkPpgF_4GzwqRdW8WMEpShlvgs0EcqIA_K-HBrItDv4zVf8CPgJKjhOBmVCy3VX7eNAS1hGE3AIBQ0u5m0q06OBFAN_e74KhxDE/s320/20130622_140237r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Evi aynen korunmuş. Duvarlarda hayvan kafaları, kitaplar ve resimler. Eşyalar sade, ama her odada en az bir tane hayvan başı var. Hatta çalışma masasının üzerinde de ayrıca bir tane duruyor. Bunların hepsini kendisi mi öldürdü diye düşünüyorum. Sonra bahçeye çıkıyoruz. Köpeklerinin mezar taşları yan yana duruyor. İleride de yüzme havuzu ve yatı. Kimbilir kaç yıldızı ağırlamıştır.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Havana'dan ayrılmadan önceki son durağımız bir pazar. Her tür el sanatları, resimler, cam eşyalar, takılar, elbiseler, aklınıza gelecek her şey var burada. Çok güzel resimler var, arkadaşımla bir tanesine bakmaya doyamıyoruz. Ama ne yazık ki tüm güzel eserler gibi pahalı, biz de buna hazırlıklı değiliz. Arkamıza baka baka otobüsümüze doğru ilerliyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Dönüş yolunda haftanın muhasebesini yapıyorum. Eğer yolum buraya bir kez daha düşerse, bazı şeylere dikkat edeceğim. İlk olarak, param biterse yine bozdururum diye düşünmek yok. Ne kadar harcamayı planlamışsam, baştan o kadar bozduracağım. Çünkü bir kişinin döviz bozdurması yaklaşık 5 dakika sürüyor. Önünüzde 10 kişi varsa 50 dakika demek, gezide en çok sıkıldığım yer bu kuyruk oldu. Bir kişi 2-3 kişilik döviz bozdurdu da, daha kısa zamanda bu sorunu hallettik. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSS7FaZBfBhkxEHoBvOwIUMeZPqfQqXdTsMwwwFc1t0p11oYggaBGg9NF1veeTqMDQ9G6yH3CqR9sdmipDNw-k2oCKVrYwHY_4aXq1cqD63R-xR0hSAQYE-CFhUblLDhR-HxmkooNSvvg/s1600/20130622_123444r.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSS7FaZBfBhkxEHoBvOwIUMeZPqfQqXdTsMwwwFc1t0p11oYggaBGg9NF1veeTqMDQ9G6yH3CqR9sdmipDNw-k2oCKVrYwHY_4aXq1cqD63R-xR0hSAQYE-CFhUblLDhR-HxmkooNSvvg/s320/20130622_123444r.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yanımda sürekli bozuk para olmasına dikkat edeceğim. Bir iki yer hariç tüm tuvaletler paralı, Havana'da yüklü bir para verip girdiğimiz Tropicana dahil. Üstelik belli bir fiyatı da yok, gönlünüzden ne koparsa durumu. Bizdeki gibi giriş 1 TL, 5 TL verirsem üstünü alırım gibi bir beklenti içine girmek sinir ve hayal kırıklığı yapabilir. Yalnız yiğidi öldür, hakkını yeme demişler, bir ikisi hariç tümü çok temiz, bakımlı ve süslü. Bir tanesinde sifonların üzerine plastik çiçekler koyacak kadar işi abartmışlar. Sabun ve tuvalet kağıdı hemen her yerde var, bu konuda çok uyarı aldığım için belrtmek istiyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Olmadık yerlerde bahşiş istemeleri biraz antipati yaratıyor. Fotoğrafını çektiğiniz kimseler istiyor. Hadi o neyse, bazı görevlilerin şurada bir fotoğrafınızı çekmemi ister misiniz diye gelip sonra para istemeleri pes dedirtiyor. Bu olay gezi boyunca aramızda espri konusu oluyor, kim bir şey rica etse, karşılığında para talep ediliyor!</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">B</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">unlar dışında çok güzel bir gezi, fırsat bulursam bir daha gelmek isterim. Ülke çok güzel, insanlar çok sıcakkanlı, müzikler müthiş, meyveler harika. Dalma merakı olanların bu geziden benden de fazla keyif alacağından eminim. Şnorkelle dalmayı öğrensem mi acaba diye düşünürken uykuya dalıyorum. Önümde 24 saatlik bir yolculuk var...</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-79114384299480960252013-10-07T22:39:00.000+03:002013-10-07T22:39:22.248+03:00KÜBA - SANTA CLARA<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah Santa Clara'ya doğru yola çıkıyoruz. Hani şu Hasta Siempre şarkısında adı geçen Santa Clara. Küba'da bu şarkı ve Guantanamera o kadar çok söyleniyor ki, artık söylerken otomatiğe almış gibiler. Turizmin ülkeden götürdüklerinden biri de bu olsa gerek.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/d3UGb4JCMZs?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehrin önemli noktalarında hep Che'yi hatırlatacak bir şey görüyoruz. Yine de turizm burayı bozmamış, inşallah bozmaz. Şöyle ki, gezdiğimiz her yerde yanımıza gelip Che resimli banknotlar</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">, şapkalar, fularlar satmaya çalışan insanlardan burada eser yok.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Fidel Castro ve arkadaşları, 1953'teki başarısız saldırılarından sonra tutuklanır, mahkemede Castro "Tarih beni aklayacaktır" diye biten ünlü savunması yapar. İki yıl sonra afla serbest bırakılır ve Meksika'ya geçer. Burada Che Guavara ile tanışır, ve Granma adlı yatla Küba'ya geri döner. Sierra Maestra dağlarında güçlenen hareket, iki yıl sonra yeniden saldırıya geçer. Batista'ya önemli miktarda silah ve cephane taşıyan tren, </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Che Guavara tarafından bu kentte ele geçirilir. Ardından Batista ülkeyi terk etmek zorunda kalır.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tren, durdurulduğu yerde müze haline getirilmiş. İlk olarak burayı geziyoruz. Savaş sırasında çekilen resimler, belgeler sergileniyor. Treni durduran buldozer, ve ölenlerin anısına yapılan anıt ise trenin hemen yanında.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0dUj8V8kqa0LZI9Y9hlwfhsEJx5sJVjmUBb3lprSjLwCQFSiHlr_9e2UQH6GleyTkvpEm0_sbPbXhvI3Ug_gUDoxRaSAshul1VIs2Tv4IoFcrMl67vuZd281rDTE9THM4LWF8Rb4znxM/s1600/DSC01821r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0dUj8V8kqa0LZI9Y9hlwfhsEJx5sJVjmUBb3lprSjLwCQFSiHlr_9e2UQH6GleyTkvpEm0_sbPbXhvI3Ug_gUDoxRaSAshul1VIs2Tv4IoFcrMl67vuZd281rDTE9THM4LWF8Rb4znxM/s320/DSC01821r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sonra şehri geziyoruz. Bazı binaların üstünde hala duran kurşun delikleri var, öylece saklıyorlar. Sokakları gezmeye başlıyoruz. Dükkanlar alışık olduğumuz gibi değil. Mesela bir eczaneye giriyoruz, duvarda yazmasa kesinlikle anlamazdım. İlaçlar, markalarına göre değil de işlevlerine göre satılıyor. Ağrı kesiciler, antibiyotikler diye yazıyormuş kutuların üzerinde. Sağlıkçı arkadaşlarıma borçluyum bu bilgiyi. Bakkallar da farklı. Daha çok şey satılıyor, ama miktarlar az. Bir tek içki dükkanları tanıdık geliyor, şişe şişe içkiler vitrinlerde duruyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Açık bir kilise görüyorum. Daha önce gördüklerimizin içine girememiştik, ilk defa denk geliyor. Bu kez de durduruluyorum, temizlik varmış. Peki, yalnızca resim çekeceğim diye işaret ediyorum, tamam diyor görevli. Hayatımda gördüğüm en sade katolik kilisesi ile karşılaşıyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiirRuUiYkfeDQoPXvl5l2hhfA0KcUqxNWkvBJUf2aO3XFHUqDfdITj63uySxEiOKyj5ITjYKQxdusVKDQzM7YvFKL3j0BqzrZ2NhuT-NV1MGPavQz8ep9LuoZ1kJbP1oq4xZng1-wqgD0/s1600/DSC01841r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiirRuUiYkfeDQoPXvl5l2hhfA0KcUqxNWkvBJUf2aO3XFHUqDfdITj63uySxEiOKyj5ITjYKQxdusVKDQzM7YvFKL3j0BqzrZ2NhuT-NV1MGPavQz8ep9LuoZ1kJbP1oq4xZng1-wqgD0/s320/DSC01841r.jpg" width="213" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ardından Che müzesine giriyoruz. Müzenin içinde fotoğraf çekmek yasak. İçeride daha çok fotoğraflardan oluşan bir sergi var. Bazıları çok güzel, keşke şöyle bir satış reyonu olsa da, kopyalarını alsak diye düşünüyorum. Mezarı ziyaret edip çıkıyoruz. Anıta doğru giderken bir mezarlık görüyoruz. Devrim zamanı ölen gençleri ağırlıyor, hepsi yirmilerinde.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">En son anıt. Che heykelinin altında "Zafere kadar, daima" yazıyor. Kolu sarılı, başında bere, elinde tüfekle uzaklara bakıyor. Genç öleceğini tahmin etmiştir herhalde. Ama dünyada en çok satılan resimlerden birinin kendisininki olacağını düşünemezdi. Görüyorsa oralardan, ne hissettiğini merak ediyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Anıttan ayrılırken kocaman bir Chavez resmiyle karşılaşıyoruz. Küba, zor günlerinde kendisine destek olan devler başkanını unutmamış.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Adadaki son gecemizi Havana'da geçireceğiz, vakit kaybetmeden yola çıkıyoruz. Yolda yemek için duracağımız yerde karides ve dilersek timsah eti deneyebileceğimiz söyleniyor. Oraya gidince yine aynı soruyla karşılaşıyoruz: Tavuk mu, balık mı. Israrla timsah anlatmaya çalışıyorum, ama yok. Buralarda beklenen her şey olmuyor.</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-60067893512114267132013-10-02T20:08:00.000+03:002013-10-02T20:08:05.941+03:00KÜBA - TRİNİDAD II<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah erkenden deniz kıyısındayız. Bir-iki saatlik bir yolculuktan sonra bir adaya ulaşıyoruz. Bir kısmımız dalış yapmak üzere başka bir tarafa giderken, biz keşfe çıkıyoruz. Kumların arasından çıkan</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> palmiye ağaçları ile t</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">uristik broşürlerde gördüğümüz fotoğraflara çok benziyor. Kıyı taşlık, deniz yosunlu. su hiç serinletici değil. Buna rağmen azmedip denize girdiğimize hiç pişman olmuyoruz. Çünkü bir kaç adım sonra çevremizde balıklar gezinmeye başlıyor. Şnorkele alışık değilim, ama becerebildiğim kadarıyla dalıp etrafı seyretmeye başlıyorum. Çok güzel.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9EkCcFMsw-oU9aQOcT_rJQC6wRa8U0MrfeNLkdeWLVYw-bjY-JKry66F66jru8B_3YgLy4kPr728hjpVydNGJjP3sLx5WqkjxbnB77haz75JU5krNrFFXQ4cXnA3rjHeU_sFO9Dg2Tek/s1600/DSC01762r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9EkCcFMsw-oU9aQOcT_rJQC6wRa8U0MrfeNLkdeWLVYw-bjY-JKry66F66jru8B_3YgLy4kPr728hjpVydNGJjP3sLx5WqkjxbnB77haz75JU5krNrFFXQ4cXnA3rjHeU_sFO9Dg2Tek/s320/DSC01762r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öğlen deniz ürünlü paella yiyoruz. Ardından yine değişik kokteyller ikram ediliyor. Balık manzaralı bir öğleden sonra geçiriyoruz. Akşam döndüğümüzde bir de kaldığımız yerde denize giriyorum. Ama bir gün önce girenlerin uyarılarını dikkate alıp fazla açılmıyorum. Açıklarda gezen denizanaları, günlerce geçmeyecek izler bırakıyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir önceki akşamın verdiği şevkle, yorgunluğa aldırmadan yeniden şehre iniyoruz. Bu kez Casa de la Musica'ya gidiyoruz. Daha büyük, daha meşhur bir yer, canlı gösteriler yapılıyor burada. Büyük bir meydandayız, esinti sıcağı hissettirmiyor. Ama sahneye uzak olduğumuz için sadece seyrediyoruz. Danslar güzel, ama dünkü gibi havaya girem</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">iyoruz bir türlü. Belki böylesi daha iyi oluyor, zamanı gelince nazlanmadan hemen kalkıyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJoZMtoNicDGdIdg3jjbqLNmxuCz1gbXahfPQOOhkD61kdx78W1Jh_T3XrET0189ocsjZMC-WXDQfLXB3ByyS046NRyYWSgh247iQxbTSwXuJQfpcqQopOXn6LaGiDpY35HW17wwYI2rQ/s1600/DSC01768r.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJoZMtoNicDGdIdg3jjbqLNmxuCz1gbXahfPQOOhkD61kdx78W1Jh_T3XrET0189ocsjZMC-WXDQfLXB3ByyS046NRyYWSgh247iQxbTSwXuJQfpcqQopOXn6LaGiDpY35HW17wwYI2rQ/s320/DSC01768r.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah Kübalılara özgü değişik bir araçla tanışıyoruz. Rus malı tankları tankları kamyon haline getirmişler, ve bu kamyonları toplu taşıma aracı olarak kullanıyorlar. Şehirlerde görmüştük, bu kez yakından karşılaşma fırsatını yakalıyoruz. Bildiğimiz kamyon kasasının içine beş altı sıra ikişerli koltuklar koymuşlar, üstlerine de güneşten koruma amaçlı bir tente yerleştirmişler, hepsi bu. Bizi tropik orman yürüyüşüne götürmek üzere otelimizden alıyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0qbqplgXCrJ87i3QY3sCcV7cLkqYqySwZ5N7oJMNC2wuXtgx0Rgajv1wjM2wgu3-lzB7BV7IcwUfgUumwBTvHPQ13_FCCYapCBGLKd2C0v60wMe9vuy6Nwchm0lJhAGxu7g-8kAKHXo4/s1600/20130620_113944r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0qbqplgXCrJ87i3QY3sCcV7cLkqYqySwZ5N7oJMNC2wuXtgx0Rgajv1wjM2wgu3-lzB7BV7IcwUfgUumwBTvHPQ13_FCCYapCBGLKd2C0v60wMe9vuy6Nwchm0lJhAGxu7g-8kAKHXo4/s320/20130620_113944r.jpg" width="240" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Havanın sıcaklığına aldanıp incecik kıyafetlerle yola çıktığıma pişman oluyorum. Serin dağ havasında, oldukça havadar olan kamyonda seyahat ederken çantamda ne varsa çıkarıp üst üste sarınıyorum. Neyse ki yürüyüşe başladığımızda her şey yoluna giriyor. Tropik orman, haliyle y</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">eşilin her tonunu görebiliyoruz. Sadece o değil, Küba'nın ulusal kuşu kabul edilen tocororo kuşu ile de tanışıyoruz. Görmemle uçması bir oluyor. Küba bayrağının renklerini taşıyan kuş, yalnızca bu adada bulunuyor. Basit tırmanışlar, tek bir kütükten oluşan köprüler, mağaralar derken çağlayan karşımıza çıkıveriyor. Dibindeki göle girerken adada ilk defa içim ürperiyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yürüyüş sonrası kocaman bir tesiste önden ikram edilen kokteyllerimizi, sonra da yemeğimizi bitirip derhal yola çıkıyoruz. Yolda değişik meyveler satan bir kulübenin önünde duruyoruz. Bu kez tattığımız meyve mamey. Etli kısmı balkabağına benziyor. Aynı renk ve görünümde. Ama tadı bambaşka. Yumuşak, tatlı bir meyve. Diğer meyvelerden çok daha fazla beğeniyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşam yine bir tatil köyündeyiz. Şehre pek yakın değiliz, akşam ne yapabiliriz diye düşünürken değişik bir programa denk geliyoruz. Defile yapılıyor. Böylece hayatımda ilk defa, hem de en ön sıradan izleyebildiğim bir defileye katılmış oluyorum. Bizim için değişik bir anı.</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-70494921809719006532013-09-30T21:45:00.000+03:002013-09-30T21:45:46.730+03:00KÜBA - TRİNİDAD I<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Trinidad yolunda bir botanik bahçesini ziyaret ediyoruz. 1901 yılında kurulan bu bahçede bugün 2000 çeşitten fazla bitki var. Orkideler, palmiye ağaçları ve diğer tropik bitkileri görüyoruz. Aklımda kalanlar kahve, karabiber, kaju ve koka ağaçları. Bir de ağaçların üzerinde yetiştirilen rengarenk orkideler.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjsfyi__RIgBOCA5GBmxvtbMAGRE59hgmi4BvOmdxBT3GovpPDACHJDPs1hoRXv8PpilNhWnxGkmFvQOwPF8lgFVgVLJCuHgla0__mLUR40OYLsCvFmiaZ5sbW_PzsgkEt4Em8W5alhb8/s1600/DSC01720r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjsfyi__RIgBOCA5GBmxvtbMAGRE59hgmi4BvOmdxBT3GovpPDACHJDPs1hoRXv8PpilNhWnxGkmFvQOwPF8lgFVgVLJCuHgla0__mLUR40OYLsCvFmiaZ5sbW_PzsgkEt4Em8W5alhb8/s320/DSC01720r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Trinidad, pek çok Küba şehri gibi zamanın durduğu bir yer. Yeni yapılar yok gibi, binalar yıpranmış, ama bahçeler bakımlı. Küçücük bahçelerinde kısıtlı paralarıyla harikalar yaratmışlar. Bahçesi olmayan da, aynı bizdeki gibi kapısının önüne saksıları dizmiş. Şehir merkezi Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öğlen yemeğini sokak arasında bir lokantada yiyoruz. Mercimek ve pirinç pilavı yan yana sunuluyor tabakta. Bu geleneksel yemek Küba insanının siyah ve beyaz kültürlerin karışımı olduğunu temsil ediyor. Her zaman olduğu gibi küçük bir müzisyen grubu bize eşlik ediyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Romantik Müze, zamanında şehrin en zengin ailelerinden birinin malikanesi olarak yapılmış. İspanyol asillerinin yaşam tarzının sergilendiği müzedeki eserlerin çoğu eski sahiplerinden kalma eşyalar. Resimler, mücevherler, mobilyalar, gümüşler ve diğer malzemeler, şehre hakim bir tepeye inşa edilmiş bi</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">nada sergileniyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehri gezdikten sonra soluklandığımız yerde bize canchanchara ikram ediliyor. Bal, limon suyu ve romdan yapılan bu içkiye pek ısınamıyorum. Tatlı içki sevenler için güzel gelebilir.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTkirIxT1JV6Fk_OQe-dcc2HShUyzHaDpbB-wnx056efR-isgeKY6GO4pcVvzXKcAGelwpuOvJKmeDAMiuJbJk7tOE2mKirjXuyURxy6EiTyCPF1Wtkzq-zWeTm6nHgzLjZ-s-1mh9vk8/s1600/DSC01746r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTkirIxT1JV6Fk_OQe-dcc2HShUyzHaDpbB-wnx056efR-isgeKY6GO4pcVvzXKcAGelwpuOvJKmeDAMiuJbJk7tOE2mKirjXuyURxy6EiTyCPF1Wtkzq-zWeTm6nHgzLjZ-s-1mh9vk8/s320/DSC01746r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şeker Fabrikaları Vadisinde, sömürge yıllarından kalma bir çiftliği ziyaret ediyoruz. Şeker kamışından nasıl şeker çıkarıldığını bizzat deneyerek görüyoruz. Bu zahmetli işte ve tarlalarda kölelerin kaytarmadan çalıştıklarını görebilmek için mal sahibi çiftliğe yüksek bir kule dikmiş. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşamüstü tatil köyüne varıyoruz. Trinidad'da kalınacak iki yer var, rehberimizin söylediğine göre ikisi de aynı tarz. Burada ciddi olarak sivrisineklerden </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">rahatsız oluyoruz. Odaları ilk katta olan arkadaşlar ise yengeçlerle istemedikleri düzeyde bir samimiyet içinde buluyorlar kendilerini. Doğayla iç içe yaşamak dedikleri bu olsa gerek...</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTAk_Oes3VARAJHbZ6-rIpZmZ6sqSMZqgKMNNOvKSS_cUUZUfH_xiD8am5p6Rk26-NUKbfUOhmLYUvbqm5uAFoEFOHdTvvOkcvx-4B87OmyxvBQIAOWz8910G7DBOa3qOvwpJyXhI-tUg/s1600/20130618_221712r.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTAk_Oes3VARAJHbZ6-rIpZmZ6sqSMZqgKMNNOvKSS_cUUZUfH_xiD8am5p6Rk26-NUKbfUOhmLYUvbqm5uAFoEFOHdTvvOkcvx-4B87OmyxvBQIAOWz8910G7DBOa3qOvwpJyXhI-tUg/s320/20130618_221712r.jpg" width="240" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşam Trinidad sokaklarında gezmeye çıkıyoruz. Gezinin sonunda geleneksel Küba müziği ve danslarıyla tanışabileceğimiz </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Casa de la Trova'ya giriyoruz</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">. Klüp kuytu bir yerde, yaprak kımıldamıyor. Onun dışında bir şikayetimiz yok, elimize geçeni yelpaze gibi kullanarak pisttekileri seyrediyoruz. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> İ</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ki tür dansçı var. Çocukluğundan beri dans eden, yaşlısından gencine Kübalılar, ve bunun dersini almış, pratiğini geliştirmek isteyen turistler. İlk gruptakiler bu işi yemek yer, su içer gibi yapıyor. Gösteriş yok, müziğin ritmine göre dönüyorlar. İkinci grup gösterişçi diyemem, ama iddialı. Öğrendikleri tüm figürleri ardı ardına yapıyor, haliyle pistin büyük bir bölümünü kullanıyorlar. İçlerinde çok güzel dans edenler var, ama bir türlü ilk grup gibi olamıyorlar.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gecenin ilerleyen saatlerinde kolumuzdan çekiliyor, kendimizi pistte buluyoruz. Öncekiler gibi figürler çıkartamasak da, orada müziğin ritmine uygun hareket etmek bize o kadar iyi geliyor ki, bir süre sonra rehberimizin gitme zamanı uyarısını anlamazdan geliyoruz. Bir şey söylemiyor, ama kendini yaramaz bir sınıfa öğretmenlik yapıyor gibi hissettiğinden eminim.</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-46703444029891832542013-09-27T23:09:00.000+03:002013-09-27T23:09:02.457+03:00KÜBA - HAVANA - MATANZAS - CIENFUEGOS<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_jmD5gCl_CifZ-pcGOoaV2QZlqjbvfShtAz6GJhqZQ21dM5vO9fo_wYemdsLPod6VPt8BijOdEsimCBfM9guFcPt2vp-W2_hzekr9yxc42Mx9OCp6V79B_69HVGd4dZyDSP3xcdnXeo0/s1600/DSC01583r.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_jmD5gCl_CifZ-pcGOoaV2QZlqjbvfShtAz6GJhqZQ21dM5vO9fo_wYemdsLPod6VPt8BijOdEsimCBfM9guFcPt2vp-W2_hzekr9yxc42Mx9OCp6V79B_69HVGd4dZyDSP3xcdnXeo0/s320/DSC01583r.jpg" width="213" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ertesi sabah, El Caballero de Paris (Parisli Bey) ile tanışıyoruz. Aklını kaybettikten sonra Havana sokaklarında yaşayan, tanımadıklarından asla para kabul etmeyen, yaşam felsefesi, din, politika ve güncel konular hakkında etrafındakilerle sohbet eden bu renkli kişi 1985'te öldükten sonra bire bir boyutta bronz heykeli yapılmış. Şans getirdiğine inanılan sakalına ben de dokunup ülkem için güzel günler diliyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Havana'dan Matanzas'a doğru yola çıkıyoruz. Küba'nın ikinci büyük şehrinde artık müze olan Avustralya Şeker Yapımevini ziyaret ediyoruz. Bizi yıllar öncesinden kalma bir kara trene bindirip tarım alanına götürüyorlar. Toprak inanılmaz verimli, dev bitkiler yetişiyor. Benim tanıyabildiklerim muz ve mango ağaçları. Şeker kamışının tadına bakıyorum. İlkokulda tesadüfen karşıma çıkan bu bitkiyi pırasaya benzetmiştim. Buradaki kereviz sapını andırıyor. Oldukça lifli, şekerli suyu bittikten sonra kalanı yutamıyorum. Yanında tropikal meyvelerden ikram ediliyor. Hemen oracıkta küçük bir müzik ve dans gösterisi yapıyorlar bize. Yıllar önce birisi bana burada köpeklerin bile dans eder gibi yürüdüğünü söylemişti, doğruymuş! Ardından, hamile palmiye ağacının özsuyunu önümüzde çıkarıp tattırıyorlar. Tatlımsı, tuhaf bir şey. Tatlı içecekleri pek sevmediğim için fazla vermediklerine seviniyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKEw68-vdkNEm3RG5SG8xDC5nR-H9sqItjTQFXFgNc12yiZyw-vscUv6Wo_NLLpQpKuyabegAPoaxgUvurgoTZbMtmZgi6jJTcpqn2JLQItB8HNTtez9q0fdFQk8BLMM1EqUpukiLnP8M/s1600/DSC01662r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKEw68-vdkNEm3RG5SG8xDC5nR-H9sqItjTQFXFgNc12yiZyw-vscUv6Wo_NLLpQpKuyabegAPoaxgUvurgoTZbMtmZgi6jJTcpqn2JLQItB8HNTtez9q0fdFQk8BLMM1EqUpukiLnP8M/s320/DSC01662r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yolumuza devam ediyoruz. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Cienfuegos</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> sevimli bir şehir. Eskiden zenginlerin sayfiye yeriymiş. Evler Havana'ya göre biraz daha bakımlı, daha renkli. Elhamra Sarayını andıran bir evi geziyoruz. Bir köle tüccarının malikanesi. Granada'daki saraya hayran olup bir benzerini buraya yaptırmış. Terasına çıkıp birer mojito içiyoruz. Bizde hemen bir çay ikram edilir ya, burada da mojito ve benzeri kokteyller aynı durumda. Bir yere girer girmez hemen bir kokteyl sunuluyor. Burada bir süre vakit geçirdikten sonra </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">otelimize geçiyoruz, orada da turuncu bir kokteyl içiyoruz!</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLYjXV_3aiCKtSlhf0rqbbUGx_KiQ2w2J5CZQ8mt7EKmKW_Z0PVpBjB2b4CJQb0R5wP41wbPr3ipflSE-6L7l9f9hKIF0L_w6vxg8_96xELLuf5DBpZLtaaV8YQm-uqSTcnZw2n-PEZyo/s1600/DSC01669r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLYjXV_3aiCKtSlhf0rqbbUGx_KiQ2w2J5CZQ8mt7EKmKW_Z0PVpBjB2b4CJQb0R5wP41wbPr3ipflSE-6L7l9f9hKIF0L_w6vxg8_96xELLuf5DBpZLtaaV8YQm-uqSTcnZw2n-PEZyo/s320/DSC01669r.jpg" width="213" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bütün Küba içinde en çok bu şehri sevdim desem yalan olmaz. Büyük şehir havası yok, belki de beni o etkiledi. Yemek sonrası sokakları geziyoruz. Fransızlar tarafından kurulmuş, daha sonra valinin adıyla anılan bir İspanyollar kasabası haline gelmiş. Müzik çalınan yerler var, ama geç vakit başlayacağı için otelimize geri dönüyoruz. Yemekte bize eşlik eden grup yok, ama terasın manzarası çok güzel. Sakin sakin manzaranın tadını çıkarıyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ertesi sabah şehri gezmeye devam ediyoruz. Kocaman gövdeli tropik ağaçlar görüyoruz. Yere değen dallar yeniden kök verdiği için ağaçların gövdesi orta halli bir oda büyüklüğüne erişebiliyor. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Unesco koruması altında olan şehir, </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">koloniyel mimari açısından bir cennet. Zamanında Enrico Caruso, Sara Bernhardt gibi sanatçılara ev sahipliği yapan </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tomas Terry</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Tiyatrosuna şehrin şeker plantasyonu sahiplerinden birinin adı verilmiş. José Marti Parkında oturup bu güzel şehrin havasını soluyoruz. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-21839468115966280762013-09-26T23:48:00.000+03:002013-09-26T23:48:25.676+03:00KÜBA - HAVANA III<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Morro kalesine uğruyoruz. Kale, </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İspanyollar tarafından 1589'da</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> limanın tam girişine yapılmış. Buradan şehrin manzarası müthiş. Tehlike anında karşı taraftaki La Punta kalesinden buraya doğru bir zincir çekilirmiş. Ama bu zincirler aynen Haliç'te olduğu gibi işe yaramamış, ve adayı İngilizler ele geçirmiş. Bir süre sonra İngilizler </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">adayı Florida karşılığında İspanyollara geri vermişler.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkg0uHZ7mLHtQotF3A84e15a6hWwVTQuj47tffbp3b-YTx__mrjlDoP9YMADengQ3iXdZr5LYGjYq-KKiKW_Ywxi3ghTbzpjpMCRsyaP2SdCREFWUDTg7UTEO9xwFbN19z3g1A8XL27fk/s1600/DSC01541r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkg0uHZ7mLHtQotF3A84e15a6hWwVTQuj47tffbp3b-YTx__mrjlDoP9YMADengQ3iXdZr5LYGjYq-KKiKW_Ywxi3ghTbzpjpMCRsyaP2SdCREFWUDTg7UTEO9xwFbN19z3g1A8XL27fk/s320/DSC01541r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bağımsızlık savaşlarında yüzlerce insanın öldüğü kale, bugün müze olarak kullanılıyor. Eski günlerde 21:00'de şehir kapılarının kapandığını belirten top atışı devam ediyor, ama yetişemeyeceğiz. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">1490'larda Christoph Colomb adayı keşfediyor. Ölümünden sonra oğlu, adadaki en büyük katliamı yapıyor. Öyle ki, zaman içinde yerlilerin sayısı beşte birine düşüyor. Ada 16. yüzyıl sonuna kadar fazla bir önem taşımıyor. Ancak anakaraya giderken bir mola yeri olarak yararlanılıyor. Florida takasıyla İspanyollara geçerken yerlilerin kullandığı tütün keşfedilmiş, adada şeker kamışı üretimi başlamış durumda.Tarlalarda çalıştırmak üzere köleler getirtiliyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">1800'lerin ikinci yarısında bağımsızlık hareketleri başlıyor. Ancak ilk savaşta 50,000 Kübalı ve 200,000 İspanyol adalı hayatını kaybediyor, ve ada İspanyol sömürgesi olarak kalıyor. 25 yıl sonra, 1890'larda José Marti ikinci bağımsızlık hareketini başlatıyor. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkinci savaşta da 300,000 Kübalının ölümü mutlu sonu getirmiyor.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Adalılar tam savaşı kazanmak üzereyken, "gemimizi batırdılar!" bahanesiyle ABD adayı ele geçiriyor.1902'de ABD, Küba'ya bağımsızlığını ilan ettiriyor, ancak elini üzerinden çekmiyor. Ada mafya, fuhuş ve kumar cenneti olarak ünleniyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir sonraki durak anıtsal Capitolio. ABD senato binasının kopyası. Eski Kongre Binası, devrimden sonra ziyarete açılmış, kapalı yerde duran dünyanın üçüncü büyük heykelinin de sergilendiği bir müze ve kongre salonu haline getirilmiş. Restorasyonda olduğu için içeri giremiyoruz. Yanındaki Büyük Tiyatro, opera ve bale gösterileri için kullanılıyor.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpSoDYFcgiLv1Y0M32onK0tTW3DSzcxxMh1TjJ719IA6qZMVba36r359Mrf64TD0bZUJAP4IvGLAh1X4pNtYYPG9xpl5QV7r9mWQeqrblu0Pjlmq3N4CIy4DTlAs7nc9y03ZLQrRrOKoc/s1600/DSC01551r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpSoDYFcgiLv1Y0M32onK0tTW3DSzcxxMh1TjJ719IA6qZMVba36r359Mrf64TD0bZUJAP4IvGLAh1X4pNtYYPG9xpl5QV7r9mWQeqrblu0Pjlmq3N4CIy4DTlAs7nc9y03ZLQrRrOKoc/s320/DSC01551r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Parque Central'da José Marti heykelinin yanından Floridita'ya doğru yürüyouz. Ernest Hemingway'in heykeli bara yaslanmış bize bakarken, pek sevdiği daiquiri kokteylini içiyoruz. Yanında yine muz kızartması, bir süre daha yesem alışacağımı düşünüyorum. Tamamen turistlere yönelik bu barda yine bir gruptan canlı müzik dinliyoruz. Duvarlarını yazarın fotoğrafları süslüyor.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Katedral Meydanına giderken, çıktığımız barın da bulunduğu Obispo Caddesini kullanıyoruz. Havana'nın en renkli caddelerinden biri, en bilinen mekanlar, turistik eşya satılan yerler, sanat galerileri falan hep burada. Yolumuzun üzerinde Sancho Panza, eşeğinin üzerinden bize selam yolluyor. Katedral, birbirine benzemez çan kuleleriyle şaşırtıcı. Meydandaki diğer binaların da çoğu bakımlı duruyor. Şehir elden geçiriliyor. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Otelimize dönerken biz de Simon Bolivar'ı selamlıyoruz.</span><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQPXR7L6oQ2ismFvSLKdBTx542e39yiJwl6Yv5VWVVVzCvpEFpYgxeQavg7VEQ7Y1W7_Z-YK2CWorZ3JGWcchfY1xUgu3mEaw8bgkOy7FMQ4tPN5WdytTpC7B5OgjXmPWRL_Ivz_Mt6m0/s1600/20130616_234754r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQPXR7L6oQ2ismFvSLKdBTx542e39yiJwl6Yv5VWVVVzCvpEFpYgxeQavg7VEQ7Y1W7_Z-YK2CWorZ3JGWcchfY1xUgu3mEaw8bgkOy7FMQ4tPN5WdytTpC7B5OgjXmPWRL_Ivz_Mt6m0/s320/20130616_234754r.jpg" width="240" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehir dev bir sauna ya da hamam gibi. En sıcak odaya geçmeden önce durulan yer vardır ya, işte öyle. Bazı arkadaşların üzerindeki giysiler dolaşırken sırılsıklam oluyor. Hava öyle nemli ki, astığınız eşyalar güneş görmeyen bir yerdeyse asla kurumuyor. Balkonlarda asılı çamaşırlara şaşkın şaşkın bakıyoruz. Bazı hanımlar çamaşırları nemliyken ütülemeyi severler. Burada o keyfi yaşamak için fazladan bir çaba göstermeye gerek yok, ipten alınan çamaşırlar her zaman nemli.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşam Klüp Tropicana'dayız. Paris'te Lido nasıl bir şeyse, burada da Tropicana öyle. Devrim öncesi Nat King Cole gibi ünlü sanatçıların şarkı söylediği klüp, şimdi birbirinden renkli dans gösterilerinin yapıldığı bir mekana dönüşmüş. Şortla, bermudayla girmek yasak. Girişte kadınlara karanfil, erkeklere puro ikram ediliyor. Kadın arkadaşlardan biri ben de puro almak istiyorum deyince "yalnızca erkeklere" cevabını alıyor. Cinsiyet ayrımcılığı için rejim fark etmiyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gösteri sırasında Cuba Libre içiyoruz. Rom, kola ve misket limonundan yapılan bu içki de favorilerim arasına giremiyor.</span><br />
<br />Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-90765010926604431772013-09-25T21:12:00.000+03:002013-09-25T21:12:15.792+03:00KÜBA - HAVANA - II<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFRAFkOtsBKI8zKpXfo0HL3Lo2xJuoinYzvfE5l2wEmnrT-F2cXWdvBJyApGbs9TXmCpODU0QQY1vQ8ws70y3ktoqfb908Hn77HOJuPjSVlvvFKmOQi1CCfmo94fhg2hsKssx_oMszylw/s1600/DSC01515r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFRAFkOtsBKI8zKpXfo0HL3Lo2xJuoinYzvfE5l2wEmnrT-F2cXWdvBJyApGbs9TXmCpODU0QQY1vQ8ws70y3ktoqfb908Hn77HOJuPjSVlvvFKmOQi1CCfmo94fhg2hsKssx_oMszylw/s320/DSC01515r.jpg" width="213" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İlk durağımız Devrim Meydanı. Dünyanın en büyük meydanlarından biri. Merkezinde José Marti anıtı, meydanı çevreleyen binalarda pek çok resmini gördüğümüz Che Guevara'nın metal portresi yer almakta. Başka bir binanın duvarında da Camilo Cienfuegos'un portresini görüyoruz. Küba'da devrime öncülük eden, ama genç yaşta kaybedilen iki lider, meydana gelenleri selamlıyor. Meydanda gezinirken eski, yeni türlü arabalar, motorsikleti andıran cocotaksiler, ve bisikletli taksiler önümüzden geçiyor.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sonraki durağımız Otel Nasyonal. Burası devrimden önce Al Capone dahil pek çok şaibeli kişinin çokça vakit geçirdiği bir yer. Herhalde kumar oynanıyor, planlar yapılıyordu. Şimdi bol resimli lobisinde burada kalmış ünlüleri görebiliyor, dilersek barında bir kokteyl alabiliyoruz. Yemyeşil bahçesinde geziniyoruz. Otelden çıkışta, kapının önünde duran eski model ama pırıl pırıl bir araba görüyoruz. Eski arabaların bazıları o kadar temiz ve güzel ki, antika olarak değerlidir diye düşünüyorum.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2OPRuTm-RtbgjTc9wk6a2Fvh9XHmBTjdqFMtin2POoz5EXnpjxbLwqjllZZSN4q3xhimeG0LANJHqCuWN_4DXzlgk1v4eKE4emMgRWP-Ch2TTGYmilqDd-6mny3Vua3XQEimYCK1_DIk/s1600/DSC01519r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2OPRuTm-RtbgjTc9wk6a2Fvh9XHmBTjdqFMtin2POoz5EXnpjxbLwqjllZZSN4q3xhimeG0LANJHqCuWN_4DXzlgk1v4eKE4emMgRWP-Ch2TTGYmilqDd-6mny3Vua3XQEimYCK1_DIk/s320/DSC01519r.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ardından Devrim Müzesi'ne giriyoruz. Burası, Batista'nın Başkanlık Sarayı olarak kullandığı ve devrim sırasında arka kapısından kaçıp gittiği bina. Girişte, merdivenlerin başında kurşun delikleri karşılıyor bizi. Devrim öncesi yapılan saldırılardan birinin anısı. Yukarıda devrimle ilgili türlü araçlar, silahlar, yazılar ve fotoğraflar sergileniyor. En fazla aklımda kalan, Che'nin delikanlılık yıllarından kalma bir toplu fotoğraf. Yüzü tanıdık geliyor, ama çıkaramıyorum. Yerel rehberimiz söylemeseydi bilemezdim. Bende nasıl bir ifade belirdiyse artık, gülmeye başlıyor ve epey bir gençlik hali diyor. Çıkışta devrim öncesi kullanılan yat ve arabalar sergileniyor. Bir de dört dev karikatür. Batista, Reagan, baba ve oğul Bush'lara teşekkür ediliyor. Sırasıyla devrimi gerçekleştirmelerine, güçlendirmelerine, sağlamlaştırmalarına ve geri dönülemez hale getirmelerine yardım ettikleri için.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemek zamanı. Canlı müzik eşlik ediyor bize. Neşeli tonlar, yan masadaki turistleri piste çekiyor. Bu arada masaya cipse benzer bir atıştırmalık geliyor, tadını bir şeye benzetemiyorum. Yuvarlak ve çıtır çıtır. Meğer muz kızartmasıymış! Muzu ilk defa bu şekilde görüyorum. Yemekten sonra tüm Küba'da görmeye alışacağımız bir manzara ile karşılaşıyoruz. Müzisyenler önden bahşiş topluyor, sonra da CD'lerini satmaya çabalıyorlar.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemekten sonra 500 yıllık Armas Meydanı. Burada daha sonra göreceğimiz Kent Müzesi, ortada sahaflar, kenarda serinlemek için oturup bir şeyler içtiğimiz kafeler var. Çok hoş, otantik bir yer, kendinizi unutup saatlerinizi geçirebilirsiniz. Yine benim dikkatimi çeken alakasız bir şey oluyor, köpeklerin boyunlarında kimlikleri var. Naylon kılıflı, bizim ehliyet büyüklüğünde kağıtlar. Köpeklerden birinin yanına gidiyorum, derhal uzaklaşıyor. O yüzden ne yazdığını göremiyorum.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Prado'ya (Kordon) doğru yola çıkıyoruz. Caddenin bir tarafında aynı bizim Kordon'un eski hali gibi deniz ve oturmak için kalın beton set var. Kara tarafında, emperyalizme meydan okumuş dünya liderlerinin büstleri yer alıyor. Baştan ikinci sıradaki Atatürk'ü ziyaret ediyoruz. "Yurtta sulh, cihanda sulh" önden Türkçe, altında İspanyolca yazılmış. Ülkemizi ve Taksim'i bir kez daha anarak yolumuza devam ediyoruz.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-11675754349336868142013-09-24T22:41:00.000+03:002013-09-24T22:41:28.261+03:00KÜBA - HAVANA I<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">"Gözlerin bu güne dek görmüş olduğu en güzel şey!"</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu lafı Christoph Colomb Küba'ya çıktığı zaman söylemiş. Bizim duygularımız karışık. Memleketten güzel haberler alma derdindeyken, İzmir'den Havana'ya beklemeler dahil 24 saatte geldiğimiz için biraz sersemlemiş durumdayız. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu şartlar altında etrafımıza bakıyor, yemyeşil manzaranın </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">olabildiğince</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">tadını çıkartmaya çalışıyoruz. Klimalı otobüsümüz Çin malı. Geçen seneye kadar eski otobüslerle seyahat edildiğini, bunların yolda en az bir kez bozulduğunu, kenara çekilen her aracın yanında diğerlerinin durduğunu, imece usulü tamir edilip yola çıkıldığını öğreniyoruz. Yeni otobüslerin tek dezavantajı, birbirinin aynı olması. Yani birden fazla otobüsün geldiği bir yerdeyseniz, bir de benim gibi hemen paniğe meyilli biriyseniz tehlike altındasınız! Hangi otobüs? Bunu bilmenin tek yolu, tecrübeli ve akıllı bir arkadaşımın yaptığı gibi otobüsün yazılarının arasındaki numarayı ezberlemek. Mesela bizimki 124 idi, Bunu kolayca yakalayamayabilirsiniz, ama bilerek bakınca hemen görebiliyorsunuz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj740nDvEmlpyfNIvhQPlkQEX_G4sPRm4dyAbk2i7hsO7xGDVr4Wg0duxSFHmYFibR23IRC6n9w8RIYIW3C2kR7AcFSjUnilQgoHjtszSBx8FCdezUyR4VgDhJ1yxsdUSkueLPtWj8PDUM/s1600/DSC01500.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj740nDvEmlpyfNIvhQPlkQEX_G4sPRm4dyAbk2i7hsO7xGDVr4Wg0duxSFHmYFibR23IRC6n9w8RIYIW3C2kR7AcFSjUnilQgoHjtszSBx8FCdezUyR4VgDhJ1yxsdUSkueLPtWj8PDUM/s320/DSC01500.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İlk gün otelde dinlenmek yerine hemen dışarı çıkıyoruz. Sanki 24 saattir yollarda olan biz değiliz, hemen çevreyi gezmeye başlıyoruz. Etrafta çok müze var, bunlardan bir kısmını sonradan gezeceğiz. Ama mesela Çikolata Müzesini gezme imkanı bulamayacağız. Ne zaman önünden geçsek kapalı, bir türlü denk getiremeyeceğiz. Sokakları, meydanları dolaşıyoruz. Bir zamanlar zengin olan, ama şimdi fakirleşmiş bir ailenin evinde gibi hissediyorum kendimi. Bakıma alınan bazı binalar boyanmış, bazıları dökülüyor. Ama hepsi temiz, hepsi kullanılıyor. Giyile giyile yıpranmış, rengi solmuş, ama temiz ve ütülü bir ipek elbise gibi duruyor Kübalıların üzerinde.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Aynı zamanda imalat da yapan bir biracıda günü bitiriyoruz. Daha çok yerli halkın geldiği bir yer burası. Boş masa bulmak zor. Biz de tam kadro değiliz, küçük bir masanın etrafına sıkışmaya razı oluyoruz. Çok tüketildiğinden midir, fazla soğuk değil biralar. İçerideki imalathaneyi de gezdikten sonra otelimize dönüyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tüm gezi boyunca yemeklerde aynı soruyla karşılaşacağız: Tavuk mu, balık mı. Bu memlekette sığır ve koyun eti fazla tüketilmiyor. Hatta iyice ihtiyarlamadan sığırları kesmek yasak diye duyuyoruz. Bunun yanında meyveler çok çeşitli. Ananas, papaya, guava (aşk meyvesi) , avokado, mango, muz ve portakal. Tatlı olarak da sütlü bir tatlı, ya da dondurma ikram ediliyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemek sonrası yorgunluk kendini fena hissettiriyor. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İzmir'de 22:30'da başlayan uçak yolculuğumuz, Türkiye saatiyle 22:00'de bitmişti, yine bizim saatle 05:00 gibi sallanarak odalarımıza çıkıyoruz. Arada 7 saat fark var.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ertesi sabah erkenden uyanıyoruz. Memleketten gelen haberler pek iç açıcı değil, herkeste biraz burukluk var. Haberleşme imkanlarımız kısıtlı. İnternet yok, telefon kafasına göre bazen çalışıyor. En garantili olan mesaj, o bile her yerde gitmiyor. Herkes ne öğrendiyse, birbirine haber veriyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0IH4yT8egXPcyDZCwvo_O23YiyAxSnprUcE4UlQ8QGgHRC16mm6o3DsYgawETMK-PVoVpTbg6Qtj6aa9UU4pbELhbeoeVrCx-NDVZt6TlPRobHYu1vY70NPYFzm4AGX9-scLbSJihyPs/s1600/20130622_072954.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0IH4yT8egXPcyDZCwvo_O23YiyAxSnprUcE4UlQ8QGgHRC16mm6o3DsYgawETMK-PVoVpTbg6Qtj6aa9UU4pbELhbeoeVrCx-NDVZt6TlPRobHYu1vY70NPYFzm4AGX9-scLbSJihyPs/s320/20130622_072954.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah kahvaltısına meyve tabağı ve peynirlerle başlıyoruz. Meyve tabağında papaya, guava (aşk meyvesi), karpuz, ananas ve portakal var. Peynir tabağında yok yok! Gravyer, küflü peynir ve kamamber dahil pek çok çeşit var! Yalnız, ilk gün adam başı bir tane gelen peynir tabağı, ikinci gün her masaya bir tane olarak değişecek. Her birimize küçük yağ ve reçel paketi geliyor. İsteyene ayrıca omlet, yumurtalı ekmek falan da getiriyorlar. Kuvvetli bir kahvaltı yapıyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Otelimiz San Fransisco Meydanında. Buradaki San Fransisco Manastırında yıl boyunca konserler veriliyormuş. Otelimizin önünde Chopin olduğu söylenen bir heykel, az ötesinde de tamamen modern tarzda bir başka heykel daha var. Bir gün önce gezdiğimiz sokaklardan yeniden geçiyoruz. Yolumuzun üzerinde Buenavista Social Club'ın afişini görüyoruz. Gezimizin son gününde onları izlemeye geleceğiz buraya.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-36251473087635539512013-02-10T22:49:00.000+02:002013-02-10T22:49:01.478+02:00SÖKE CAMİLERİ<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-AhSxjuLe-MTfLZs68UJEdiqzRP7QDnSqWE-R2KzKvSlrNqADvxOLpE-zAsl62mXJdySm0PWv978rkdroWVxq8LKuEEDt4YlvVtKjweSgxL6Pdxjh2OR2o2B_JHyV-9bitTPLs2hqobg/s1600/DSC01323.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-AhSxjuLe-MTfLZs68UJEdiqzRP7QDnSqWE-R2KzKvSlrNqADvxOLpE-zAsl62mXJdySm0PWv978rkdroWVxq8LKuEEDt4YlvVtKjweSgxL6Pdxjh2OR2o2B_JHyV-9bitTPLs2hqobg/s320/DSC01323.JPG" width="213" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bazen güzel şeyler yakalamak için dünyanın öbür ucuna gideriz, ama burnumuzun dibindekileri görmeyiz. Söke'de harika bir gün geçirdim. Belki bir kısmımız bu ilçeyi otoyoldan çıktıktan sonra alışveriş merkezlerinin bulunduğu bölge olarak bilir. Öyle bir yere de gittik doğrusu, ama yalnızca müze ziyareti için...</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah ilk olarak Ortaklar yolunda Magnesia ören yerine uğruyoruz. Aslında burası günün önemli bir kısmını geçirebileceğimiz bir yer, ama biz yalnızca oradaki Çerkez Musa Camii için oradayız. Şimdi ancak kalıntılarını görebildiğimiz camii, 15. yüzyıldan kalma bir yapı. Hemen yanında yer alan kalıntılardan alınan taşlar da kullanılarak yapılmış. Ama akıbeti onlardan farklı olmamış.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdfe-BZJmsABvOG7OxUYVt8vyh12zwY5cw0h34j5_Lupd6Dyk_j62nN2kwn-_zSaruxl4kBdMMYULXk-6EIZx_Y-PPDfr87SQlERxEeRG0qs3gEHTaFWrhJJRq-GwiyYuK6a_1JYhUCOc/s1600/DSC01338a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdfe-BZJmsABvOG7OxUYVt8vyh12zwY5cw0h34j5_Lupd6Dyk_j62nN2kwn-_zSaruxl4kBdMMYULXk-6EIZx_Y-PPDfr87SQlERxEeRG0qs3gEHTaFWrhJJRq-GwiyYuK6a_1JYhUCOc/s320/DSC01338a.jpg" width="201" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
Söke'nin antik ismi Sokia. Menteşe Beyliğinin merkezliğini yapmış, Osmanlı döneminde sancak merkezi olmuş, ancak 19 yy'dan sonra varlığını kaza olarak sürdürebilmiş. Şu anda da Aydın'ın en büyük ilçesi.<br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Merkezde ilk durak Hacı İlyas Camii. Harap haldeyken mütesellim İlyaszade İlyas Ağa tarafından yeniden yaptırılmış. M</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ütesellim,</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Osmanlı zamanında </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">mutasarrıf</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> vekili demekmiş. Yani devleti temsil eden en yetkili kişi. Onarım, kapı üzerindeki kitabede ayrıntılarıyla anlatılıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Harabelerden alınıp kullanılan taşlar ve sütun başları camiyi ilginç hale getirmiş. </span><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeQRaqnquy3qUfv1LRCzpovzn5lYzbxwKRCIF6XSQ-aO_rDaen4TP8KpAJboTOsb6pYRfKfqAUKiXXl2E9_QZGp_H9y2iMagWBs157qZ6qGX7HZW0NPP9s30YS2sHqs2Vk26iGftEmq18/s1600/DSC01351a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeQRaqnquy3qUfv1LRCzpovzn5lYzbxwKRCIF6XSQ-aO_rDaen4TP8KpAJboTOsb6pYRfKfqAUKiXXl2E9_QZGp_H9y2iMagWBs157qZ6qGX7HZW0NPP9s30YS2sHqs2Vk26iGftEmq18/s320/DSC01351a.jpg" width="213" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ziya Bey Mescidini görünce şaşırıyoruz, çünkü tipik bir islam yapısı gibi değil. Binanın içinde ve dışında taş oymalar var. Mihrap, mimber hep taş oyma.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öğle yemeği için bir alışveriş merkezine giriyoruz. Burası, Söke'de görmeye alışık olduklarımızdan farklı, bir etnografya müzesi var. İçeriyi müze görevlilerinin açıklamaları eşliğinde geziyoruz. Kaftanlar, yağlıklar, peşkirler, bohçalar derken yarım saatten fazla bir zaman su gibi akıyor.</span><br />
<div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">En çok aklımda kalan, padişah Abdülhamit kızını evlendirene kadar düğünlerde kızların kaftan giydiği. Genelde kırmızı, pembe ve mor renklerde yapılıyor, sonradan da önemli günlerde, ziyafetlerde kullanılabiliyor. Ne zaman ki Abdülhamit kızının düğününde beyaz gelinlik kullanıyor, sarayı moda merkezi olarak gören halkımız kaftanı bırakıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNAsR3NXAAk_Dj7g_gwLfls_wb4TJvnDpxyttH4_1ViVFzy-Xx7p73KkoKj4Ok1gPeRCcaFXPpluvvoSZimUEXRh42ICz1sque7J1Ma2Zle1J6HfDgaLklsZrkDG5jNBdyJxSIdlE3hXE/s1600/pasa+boregi.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNAsR3NXAAk_Dj7g_gwLfls_wb4TJvnDpxyttH4_1ViVFzy-Xx7p73KkoKj4Ok1gPeRCcaFXPpluvvoSZimUEXRh42ICz1sque7J1Ma2Zle1J6HfDgaLklsZrkDG5jNBdyJxSIdlE3hXE/s320/pasa+boregi.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Müzeden çıkışta hemen yanındaki lokantada yöresel yemeklerden yiyoruz. Üç kişiyiz, Tire köfte, mantı ve paşa böreği ısmarlamamız öneriliyor. Köfte güzel, mantı hazırdan yapılmış. Paşa böreğini ilk defa yiyorum, çok değişik geliyor bana. Lokanta sahibinin yorumuyla lazanya ve mantının nişanlanmış hali. Kabak tatlısını zaman darlığından bir dahaki sefere bırakıp kahvemizi geleneksel biçimde zarflı fincanlarda içiyoruz. Paşa böreğinin fotoğrafı, sevgili Nina Bencoya'dan.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrWTLgGmNITnEraezkaCimgITZYyyw3fMss4dseMVzGHglq53aGt_nWKDW4ZY1qsYtwiaF2Hx4DlFRvUo6WJ4Sp-l56HjhiatPCT04Ebeu8iK22c2I09QroVKgqtpmXUYlxptjmb7mefE/s1600/DSC01377a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrWTLgGmNITnEraezkaCimgITZYyyw3fMss4dseMVzGHglq53aGt_nWKDW4ZY1qsYtwiaF2Hx4DlFRvUo6WJ4Sp-l56HjhiatPCT04Ebeu8iK22c2I09QroVKgqtpmXUYlxptjmb7mefE/s320/DSC01377a.jpg" width="213" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son ziyaretimiz, Balat İlyas Bey Külliyesi'ne. Cami,</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> b</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">iri kadınlar için iki hamam ve medrese göreceğiz. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Cami ve hamam onarılmış. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Medrese harap durumda.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> İlk olarak camii geziyoruz. Taş işçiliği inanılmaz. Dışarıdan baktığımızda bazı taşların yine antik çağlardan olduğunu fark ediyoruz. Ama kapıdaki yazılar, içindeki oymalar bambaşka. Bir kısmı taş, bir kısmı mermer. Biraz ileride hamamlar, sıcak su sistemi görülebilecek şekilde restore edilmiş</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gördüğümüz tüm camiler, tek minareli. Osmanli devrinde birden fazla minaresi olan camileri yalnızca sultan soyundan insanlar yaptırabilirmiş. Ardahan'da görkemli bir yapı yaptırdığı için padişah tarafından sürgüne gönderilen İshak Paşa'yı hatırlıyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Güzel bir günün ardından keyif içinde İzmir'e dönüyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-10703634299044183442012-08-06T21:43:00.000+03:002012-08-13T22:40:00.530+03:00KALKANDELEN VE MANASTIR<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;">Sabah erkenden Kalkandelen'e doğru yola çıkıyoruz. Etrafı yemyeşil yollardan geçiyoruz. Çorak topraklarda yaşayan bizler için buraları bir cennet.</span></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;"><br /></span></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzK2w5bJSgGc7tjn_F1Upenc8BaoYnqp-q3hE7G-QLCd_8BVMYEskjKSmfpL0k0cSeIFNAPHgA5sXaaUyL_ao4qvQexcKmQh-0OjdhWcYa55EsX5zaTdjyyAmxaVP5Jz12H0ri2Ncxe-4/s1600/IMG_0015.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzK2w5bJSgGc7tjn_F1Upenc8BaoYnqp-q3hE7G-QLCd_8BVMYEskjKSmfpL0k0cSeIFNAPHgA5sXaaUyL_ao4qvQexcKmQh-0OjdhWcYa55EsX5zaTdjyyAmxaVP5Jz12H0ri2Ncxe-4/s320/IMG_0015.JPG" width="240" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;">Kalkandelen'de ilk durağımız Alaca Camii. Otobüsten inerken hiç bir şeyin farkında değiliz, çünkü caminin bize bakan tarafı onarımda. Bahçesine girdiğimiz an şaşkınlıktan gözlerimiz açılıyor. Caminin her tarafı motiflerle bezenmiş. İçinin de aynı şekilde süslenmiş olduğunu görünce, daha da şaşırıyoruz. Birgi'deki Çakırağa Konağına benziyor, ama çok daha gösterişlisi. Yapımı için maddi destek veren iki kız kardeş, değişik çiçeklerle dolu bahçenin bir tarafında mütevazı bir mezarda yatıyor.</span></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;"><br /></span></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;">Kültür merkezine dönüştürülmüş Çarşı Camii, ve sanat merkezi olarak kullanılan Osmanlı hamamını gördükten sonra</span></span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Harabati Baba Tekkesine geçiyoruz. Burası, Kanuni zamanında kurulmuş bir Bektaşi tekkesi. Girişteki izbandut gibi adamı görünce şaşırıyoruz, çünkü Bektaşi gibi durmuyor. Bahçeyi bize o gezdiriyor. Yugoslavya zamanında tekkenin kumarhane ve disko olarak kullanıldığını anlatıyor. Şimdi düzelmiş, tamam, ama bir terslik var. Daha sonra derviş mezarlarının ve tekkenin bulunduğu binaya giriyoruz. İçerideki adam Bektaşi, ve dışarıdaki hakkında bir şey söylemek istemiyor. Yalnızca bizim tek bir merkezimiz var, o da Arnavutluk'ta diyor. Türkiye'ye döndükten sonra tekkenin bir kısmının zorla ele geçirildiğini, hatta bazı politikacılarımızın anlaşma için araya girdiğini öğreniyorum.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkinci durak Manastır. Bir arkadaşımın ailesi Manastır'dan gelmiş. Babaannemin memleketi Grebene, Osmanlı zamanında buraya bağlıymış, şimdi Yunanistan sınırları içinde. Babaannemin ailesi Makedonca değil, Rumca konuşurdu. Ülke sınırları belirlenirken, konuşulan dile göre karar verilmiş. </span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Her halde bu yüzden kasaba Yunanistan'da kalmış.</span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Bir gün </span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Grebene'ye gidersem, </span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">babaannemin</span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> anlattıklarını </span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">yazmak isterim.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMBGNHBrOwG1EwuorVy7VZ3L1Pous5zEj7DYgR9wPBCTEVvPWVm8Rb34iCg5KuMDJlCiRHrHFvcU7Qkd6pzHvEQoXZYem-DQB77IoREvA08w6-gFrXeHHt2-OnHO41iNBPMuteVFtNi3A/s1600/IMG_0062a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMBGNHBrOwG1EwuorVy7VZ3L1Pous5zEj7DYgR9wPBCTEVvPWVm8Rb34iCg5KuMDJlCiRHrHFvcU7Qkd6pzHvEQoXZYem-DQB77IoREvA08w6-gFrXeHHt2-OnHO41iNBPMuteVFtNi3A/s320/IMG_0062a.jpg" style="cursor: move;" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehri gezerken tuhaf bir hisse kapılıyorum. Sokaklar geçen yüzyıldan epey bir iz taşıyor. En bilinen yer, Shirok sokak. Tabelada aynen böyle yazıyor. Elveda Rumeli dizisi burada çekilmiş, hiç seyretmediğim için "şurası falancanın dükkanı" türü açıklamalara yabancı kalıyorum. Biz oradayken de başka bir film çekimi yapılıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buralarda Türk dizileri çok revaçtaymış. Öyle ki, yılbaşı programlarından birinde halka gelecek yıldan beklentilerini sorarlarken bir hanım, Onur ve Şehrazatın evlenmesini istiyorum demiş! Kurtlar Vadisini de seyrediyorlar mı, onlar da ölümlerin ardından mevlüt okutuyorlar mı diye düşünmedim desem, yalan olur...</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu şehir, Osmanlı tarihinde çekilen ilk filme ev sahipliği yapmış. Sultan Reşat'ın Manastır ziyaretini filme alan Milton<span style="background-color: white;"> ve </span>Janaki<span style="background-color: white;"> </span>Manaki</span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> kardeşler paylaşılamıyor. Osmanlı kendi halkından sayıyor, Manastır doğumlu iki sinemacı için burada her yıl film festivali düzenleniyor. Bu arada Yunanlılar ve Sırplar da bu iki kardeşi sahipleniyor.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öğlen yemeği için bir İtalyan lokantasına oturuyoruz,.pizza ve makarna yiyoruz, gayet güzel. Yanında söylediğim limonata, bizim alıştığımıza benzemiyor. Limonu oldukça fazla, ve şekeri yanında geliyor. Gezi boyunca limonata ısmarlıyorum, hepsi de bu şekilde servis ediliyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İshak Çelebi Camii onarımda, küçük bir kısmı kullanıma açılmış. Ardından, şu anda müze olarak kullanılan kışlaya gidiyoruz. Atatürk, bu kışlada askeri idadiyi bitirmiş. Müzede Atatürk'e ayrılan bir yer var, bizi duygulandırıyor. Bir başka kısımda da Makedonya'nın bağımsızlığı için savaşanlar var. Değişik bir durum. Şöyle ki, bir taraftan kendinizi memleketinizde gibi hissediyorsunuz, bir taraftan Büyük İskender'in soyundan geldiğini iddia eden, o kimliği öne çıkarıp Osmanlı'dan kopmak isteyen bir anlayışla karşılaşıp duruyorsunuz. Ülkeyi gezerken sürekli bu ikilemi hissediyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Müzede Atatürk'e sevdalanmış Eleni'nin mektubunu okuyoruz. Çok hoş, duygusal bir mektup. Rivayete göre, yolda zevkle dinlediğimiz parçalardan biri Eleni tarafından söyleniyormuş. İnsanın içini ısıtan bir şarkı bu.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/yi32jYqbdOU?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;"><br /></span></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white;">Şarkıyı bir kez daha dinlerken gecelemek üzere </span><span style="background-color: white;">Ohrid'e doğru yol alıyoruz.</span></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-4705740018285440632012-07-30T17:31:00.000+03:002012-07-31T18:48:09.648+03:00ÜSKÜP<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çifte çifte paytonları getirdim sana,<br />Ne dedim de darıldın, darılma bana.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Yukarıdaki türküyü henüz duymamışız. Gecenin ilerleyen saatlerinde havaalanındayız. Sabah 05:00 uçağı ile İstanbul'a, oradan da Üsküp'e uçacağız. Tamam, keyfimiz yerinde, ama gözler hafif kapalı, konuşma alt sınırda. Herkes "yarın"ı bekliyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Ebruli Tur, bizi Balkan gezisine çıkartıyor. Akla gelebilecek, ama önlenmesi mümkün olmayan tüm aksilikleri yaşayacağız, yine de keyfimiz yerinde olacak. Önceden birbirini tanımayan insanlar tur sonunda neredeyse akraba çıkacak. Mesela bir kısmı okul arkadaşı, iki kişi de dedelerinin ve muhtemelen babalarının arkadaş olduğunu öğrenecek. Bunun yanında birimiz kulak iltihabı geçirecek, bir yerlerde unutulan eşyalar çalınacak. Aralarından öylesine seçtiğim tuhaf rastlantılar ardı ardına yaşanırken kimse kimseyi üzmeyecek, hepimiz keşke aynı otobüs bir başka gezide yine beraber olabilse diye içinden geçirecek. Bunlar daha yaşanmadı.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsaAeloxjrzB1whOsU60tKbsnplnxUhzL3Qnueq4OYMd2UPLhYexV278yLMZWdPHPe4tBl3Gtp68eOZ3h_wBujUoSlGU1Qn02tRvuT2l29yE4Vg8g20UWYuk-hzVWaEAHZAI-7On-UIKA/s1600/DSC00209.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsaAeloxjrzB1whOsU60tKbsnplnxUhzL3Qnueq4OYMd2UPLhYexV278yLMZWdPHPe4tBl3Gtp68eOZ3h_wBujUoSlGU1Qn02tRvuT2l29yE4Vg8g20UWYuk-hzVWaEAHZAI-7On-UIKA/s320/DSC00209.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İstanbul'dan kalkıyoruz, bir saat içinde Üsküp'teyiz. Uçaktan aşağıyı seyrediyorum. Geniş tarım alanları, şehre yaklaştıkça yerini ağaçlı bölgelere bırakıyor. Vardar nehri kıvrım kıvrım şehrin içinden geçiyor. Büyük İskender Havaalanına iniyoruz. Dışarı çıkınca sıcak çarpıyor. Bilgisayardan baktığımızda ortalama sıcaklık 30°, ama şansımıza 10° daha fazla! Tüm gezi boyunca hep bu sıcaklık sorunu olacak, güneş bazılarımızın canını acıtacak kadar yakacak.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Şehre yaklaşırken her tarafta adı geçen haçı görüyoruz. Sanki İzmir'de Çatalkaya'nın tepesine bir haç dikmişler gibi. Her taraftan görünüyor, gece de ışıklandırılıyor. Çünkü şehre Türk bölgesinden giriliyor, büyüklü küçüklü camiler göze çarpıyor. Gelen misafirlerin burasını müslüman şehri zannetmesi istenmiyor. Camiler yıkılamayacağına göre, kocaman bir haç yapıp hristiyan olduklarını kanıtlamak istiyorlar.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Şehrin şu anki ismi Skopje, nereden geldiği tam olarak bilinmiyor. Bir rivayete göre ok kelimesinden çıkmış, ama grubumuzdaki doktorlara göre "skupi" kelimesinden türemiş. Bu kelimenin anlamı gözlem. Antik çağdaki ismi Scupi, neden olmasın. Adı nereden gelirse gelsin, Osmanlı zamanında önemli bir şehirmiş. Avusturya 1689 yılında bir süreliğine eline geçirince ilk felaketini yaşamış. General Piccolomini, hayran olduğu şehri veba salgını bahanesiyle tamamen yakmış. İki gün süren yangının sonunda o güzelim yapılar, bahçeler perişan olmuş. O sıralar eski gücünü kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, geri aldığı şehri bir daha eski haline getirememiş. İkinci yıkım 1963 yılında 20 saniye süren depremle gelmiş. Şehir büyük ölçüde hasar görmüş. Öyle ki, Birleşmiş Milletler 78 ülkenin katıldığı bir destek fonu kurmuş. Picasso dahil pek çok sanatçı bu fon için birer eserini bağışlamış. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Türkiye'ye çok güveniyorlar. Yerel rehberimiz anlatıyor, zamanında Miloseviç Yunan başbakanına Makedonya'yı paylaşma teklifi götürmüş. Türkiye'nin tepkisinden korkan başbakan bu teklife sıcak bakmamış. Bölge, son savaştan en az etkilenen yerlerden, yine de eski Yugoslavya'nın diğer ülkelerine göre fakir durumda. Daha çok tarım ve hayvancılıkla geçiniliyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh81ZpeWeh6hAgTf0Q6XD3N6wRYUH_vQ9EnW6p8SGAMGdDlMxy1es6eQcOSYUPR-hqFrX8irWpxtUH5hERyXDiI4-i_b676ZTtlsDknGQwMxS0Qb_8gvYjIQZSk4QiPifGHN6qYWbQrHBw/s1600/DSC00220.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh81ZpeWeh6hAgTf0Q6XD3N6wRYUH_vQ9EnW6p8SGAMGdDlMxy1es6eQcOSYUPR-hqFrX8irWpxtUH5hERyXDiI4-i_b676ZTtlsDknGQwMxS0Qb_8gvYjIQZSk4QiPifGHN6qYWbQrHBw/s320/DSC00220.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Vardar nehri şehri ikiye bölüyor. Osmanlı zamanından kalan, daha çok müslümanların yaşadığı kısım pek bakımlı değil. Küçücük bir kapalıçarşısı var, Bezistan. Sokakları dolaşırken 70'li yıllarda bir Anadolu kasabasını geziyor gibiyiz, Türkçe yazılar göze çarpıyor. Yalnız günlerden Pazar, dükkanların çoğu kapalı. Buranın köftesi ve kuru fasulyesi meşhur. İki kişiyiz, birer porsiyon söylüyoruz. Fasulye toprak kapta geliyor, güzel. Köfte bizi şaşırtıyor, aynı İnegöl köfte! Sonradan Bursa tarafındaki Makedon göçmenleri düşününce durum aydınlanıyor. Yanına bir de közlenmiş biber istiyoruz. Biberler sürprizli. Bir kısmı tatlı, bir kısmı acı. Kısmetimize ne çıkarsa artık.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehirde 30 kadar cami var. İlk yapılan Sultan Murat Camii, yanında da İsa Bey Camii yer alıyor. Buralarda camiler yalnızca ibadet saatlerinde açık, diğer zamanlarda kapalı. Bu yüzden bütün gezide yalnızca birkaç caminin içine girebiliyoruz. Birinde Türkçe, bir ikisinde Arnavutça, diğerlerinde Boşnakça vaaz veriliyormuş.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Üsküp Kalesine çıkıyoruz. Depremde hasar gören kale, yakın zamanda onarılmış. Yalnız içine kilise yapılacak söylentisi Arnavutlarda gerginlik yaratmış. Şimdi içeri girilmiyor, duvarlarına bakabiliyoruz ancak. Dolaşırken piknikçiler bize buyrun diye sesleniyor, teşekkür ediyoruz. Burada Türk olmak güzel bir şey.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kalenin yanında Mustafa Paşa Camii, diğer tarafta Arasta Camii, beyaz minaresiyle dikkat çekiyor. Akustiği iyi olduğu için gösteri merkezi olarak kullanılan Kurşunlu Han, şimdi sanat galerisi olarak kullanılan Davut Paşa Hamamına dışarıdan bakıyoruz. Eski Yugoslavya'daki hamamların hemen hepsi, şu an sanat galerisi olarak hizmet veriyor. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kapan Han onarılmış, içinde lokantalarıyla birlikte </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ziyaret edilebiliyor. Saat kulesi, Osmanlı zamanında yapılan ilk saat kulesi. Tren istasyonu, deprem anı duran saatiyle müze olarak kullanılıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sultan Murat döneminde başlanan, Fatih zamanında bitirilen Taşköprü, şehrin simgesi. Köprü ile şehrin hristiyan kesimine geçiyoruz. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu taraf öyle bakımlı ki, sanki iki ayrı yerde gibiyiz. Taşköprünün kitabeleri değişik senelerde yapılan onarımlar sırasında teker teker yok olmuş. Son bakımda mihrabı da gitmiş, gelen tepkiler üzerine tekrar yerleştirilmiş, yalnız Sultan Murat döneminde "yeniden yapıldığı" belirtilmiş. Bu arada Makedonlar, köprünün Romalılar döneminden kaldığı yönünde iddialarda bulunmaya başlamışlar.</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs81sXKoX_FC6zJetuj8CW16ZPYJJuxblmwV7q49l509xIU29pHIAa3rDpPErAXQc5P-fOwyd2B7k_UNxoA9doVZ_UMV2vdmtc3bwnG5R9_zGxDbQvhka68DIYoVaZLUPtlZ9TrIjCkAo/s1600/DSC00257.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs81sXKoX_FC6zJetuj8CW16ZPYJJuxblmwV7q49l509xIU29pHIAa3rDpPErAXQc5P-fOwyd2B7k_UNxoA9doVZ_UMV2vdmtc3bwnG5R9_zGxDbQvhka68DIYoVaZLUPtlZ9TrIjCkAo/s320/DSC00257.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Köprünün sonunda kocaman bir meydan var. Hoparlörden meydana yayılan klasik müzik, eski Yugoslavya günlerinden kalma sanki. Dört yanda heykeller, Büyük İskender, babası Philip, Kiril kardeşler, Osmanlı'ya karşı ayaklanıp öldürülen Karpos, bu heykellerden bazıları. Meydanın bitiminde, şehrin en büyük caddesi, Makedonya caddesi bulunuyor. Sultan Reşat'ın Makedonya gezisinde faytonla gezdiği cadde, şehrin en turistik mekanlarının bulunduğu yer. Asıl adı Agnes Gonca Boyacı olan katolik Arnavut Rahibe Teresa'nın doğduğu ev bu cadde üzerinde. Değişik pastaneler, lokantalar arasında geziniyoruz. Caddenin sonunda da Türk markalarıyla Ramstore alışveriş merkezi var.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşam yemeği için turistik bir lokantaya gidiyoruz. Yemekte kuru fasulye ve köfte dışında közlenmiş biber, patlıcan, değişik peynirler ve börekler var. Fasulye, öğlen yediğimizden daha güzel, köfte ve biber aynı kalitede. Ama yanında gelen patlıcan, domates ve peynirler harika. Gerçekten doğal şartlarda yetişmiş gıdaların tadı başka oluyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemek sırasında müzik başlıyor. İlk şarkılar kendi dillerinden, güzel güzel dinliyoruz. Sonra Türkçe bir parçaya geçiyorlar. Kendilerine has bir aksanla okudukları parçanın sözlerini anlamak hoşumuza gidiyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Okka okka lokumları yedirdim sana</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ne dedim de darıldın, darılma bana.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/aw37n-3Ho1g?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ailesi Üsküp'ten gelmiş arkadaşlarımı düşünüyorum şarkıyı dinlerken. </span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Derken, diğer parçalarla şaşırıyoruz. Kalenin Bedenleri, Kızım Seni Ali'ye Vereyim mi, Osman Aga, Senede Bir Gün ve Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş geliyor ard arda. Makedonca söylüyorlar. Haydi bir kısmı anonim, ama son ikisinin bestecisi Türk. Meğer onlar da Türkiye'den şarkı adapte etmişler. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu şarkıların eşliğinde edilen danslarla geceyi bitiriyoruz. Oldukça erken bir saatte başladığımız günümüzü yorgun ama neşe içinde sonlandırıyoruz.</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-44396296501484955922012-05-08T22:24:00.001+03:002012-05-08T22:24:48.785+03:00HASANKEYF - MİDYAT<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabahın körü bile diyemeyeceğimiz bir saatte yollara düşüyoruz. Öyle ki, uçağımız Diyarbakır'a vardığı zaman hala sabahın erken saatlerindeyiz. Hemen kahvaltı için Hasan Paşa Hanı'na koşuyoruz. Burası alabildiğine turistik bir yer. Üst katı muhtelif kahvaltı mekanları ile dolu. Bizim için hazırlanmış masalarda bize değişik gelecek patlıcan, çemen, yoğurt üzeri vişne şurubu ve bal kaymak fıstık tabağı var. Onun dışında değişik peynirler, zeytinler, kaymak, bal, domates, yeşillikler gibi bize daha yakın gelen yiyecekler de masada. Ekmekler güzel, çaylar değil.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash3/527472_10150736153666598_547371597_9262831_2107691369_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash3/527472_10150736153666598_547371597_9262831_2107691369_n.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çıkışta alt kata bir göz atıyoruz. Che Guevara, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve Said Nursi resimlerinin işlendiği halılar, bir dükkanın kapısında asılı duruyor. Diğerleri ile beraber olmak a</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">caba en çok hangisine</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">koymuştur diye düşünüyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yola çıktığımızda hoş manzaralar görüyoruz. Şehre girerken geçtiğimiz surlara yakın bir yerde, kavşaklardan birinin ortasındaki yeşillik alanda birisi kadın üç kişi güneşin tadını çıkarıyor. Zamanın valisi tarafından şehrin daha havadar olması amacı ile yıkılmasına karar verilen surların, Fransız arkeolog Albert Gabriel tarafından kurtarılmasını anıyoruz. Baştan Fransız ordusunda Türklere karşı savaşan hoca, sonradan İstanbul'da Fransız Arkeoloji Enstitüsünü kuruyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Hasankeyf, yaklaşık 12000 yıl önce kurulmuş bir yerleşim birimi. Tarihi İpekyolu üzerinde olduğu için yıllarca önemini korumuş. "Ben esere eser demem, eser benim olmayınca" mantığı ile suların altında kalacak. Belki burada bir türbe, bir külliye, bir zaviye, iki de cami olduğunu söylersek kurtarabiliriz. Kim bilir.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtj0MY5QX3Wog4lc7Df8rgWv1EpUDpfcS4A_S88tswiMvH7NcdTrJRGT9zmzMw-36ucP3L3TSKW3Csj79ubmrUPstMfOhhjUDEwvtjEGIsXgTKi-Ftf_sT-GKC8ZWUY-K3IQB6UhB4UY8/s1600/DSC00030a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtj0MY5QX3Wog4lc7Df8rgWv1EpUDpfcS4A_S88tswiMvH7NcdTrJRGT9zmzMw-36ucP3L3TSKW3Csj79ubmrUPstMfOhhjUDEwvtjEGIsXgTKi-Ftf_sT-GKC8ZWUY-K3IQB6UhB4UY8/s320/DSC00030a.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Uzun Hasan'ın Otlukbeli Savaşında yaralanıp ölen oğlu için yaptırılan </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Zeynel Bey Türbesi bir tarafta. Eski bir tapınak iken, Romalılar döneminde kiliseye dönüştürülen yapının üzerine Artuklular tarafından inşa edilen Ulu Camii diğer tarafta. Kaldırıp taşımak yerine su seviyesini alçak tutsalar olmuyor mu acaba. İlk olarak El-Rızk Camii taşınacakmış. İnat uğruna gidecek kaçıncı yer olacak acaba Hasankeyf.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Büyük ve Küçük Sarayı geziyoruz. Küçük Saraydan Hasankeyf ve Dicle muhteşem görünüyor. Köprünün ne zaman yıkıldığı bilinmiyor. Bu manzarayı da taşıyabilecekler mi acaba. El-Rızk Camiinin yalnızca minaresi ve kuzey bölümü duruyor. Minarenin üzerinde yazılar ve süslemelerle birlikte, Allah'ın 99 ismi yazılı. Diğer bir özelliği de şerefeye çıkan iki merdiveninin olması.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buraya özgü şebot balığından tadamıyoruz, ama Dicle'ye karşı birer mırra içiyoruz ve Midyat'a doğru yola çıkıyoruz. Öğlen yemeğini Bahçevan Ocakbaşında yiyeceğiz. Lokantamızı ararken şoförümüz bana Fransızları hatırlatıyor. Bilen bilir, Fransızlar kendileri gibi konuşamayanların ne dediğini bir türlü anlamazlar. Pratik zeka eksikliğinden mi, züppelikten mi, a</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">rtık bilemiyorum. Takside gideceğim yeri anlatmak için haritayı açtığımı bilirim. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Biz de uzun süre lokantamızı arıyoruz, telefonda verilen tarifi rehber de şoförümüz de tam anlamadığı için sokaklarda dolaşıp duruyoruz. Aramızda Bahçevan şurası mı burası mı şeklinde konuşuyoruz. Bir süre sonra rehberimiz lokantayı bir kez daha arıyor, ve yine şoföre veriyor. Bir süre sonra şoförün şu şekilde söylendiğini duyuyoruz:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">"Neden bana Bahçevan olduğunuzu söylemediniz. Ben size iki üç tane tur getirdim. Allah sizi ne yapsın!"</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Biz şaşkınlıklar içinde birbirimize bakıyoruz. Hangi dilde konuşuyorduk acaba? Gel de anma şu Fransızları.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bahçevan Ocakbaşı'nda karışık tabak alıyoruz, yemekler güzel. Pilavı farklı bir pirinçle yapıyorlar, gezi boyunca bunu fark ediyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXg9QixfND1EIuERAT_GLuMLCCxKlOnc0gKc16xN-okASfnjTT634AYnckvp38e88JXbbuz14-GPsd7lyra3AzJMKyw6YtNQS7UCDojaUTgVMbIMeWwGskZGRjE0drcLgVFrHlsm_s-WE/s1600/DSC00054a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXg9QixfND1EIuERAT_GLuMLCCxKlOnc0gKc16xN-okASfnjTT634AYnckvp38e88JXbbuz14-GPsd7lyra3AzJMKyw6YtNQS7UCDojaUTgVMbIMeWwGskZGRjE0drcLgVFrHlsm_s-WE/s320/DSC00054a.jpg" width="240" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemekten sonra Mor Gabriel Manastırına geçiyoruz. Bu manastır, Süryanilerin en eski manastırlarından, MS 400 yıllarında kurulmuş. Yörenin adı Turabdin, Süryanice Münzevilerin Dağı anlamına geliyor. Adını aldığı Mor (Aziz) Gabriel, Turabdin Metropolitlerinden.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu manastır, Süryaniler için Kudüs kadar önemli. G</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ezerken 50-60 m² büyüklüğünde bir yere geliyoruz. İkibinin üzerinde azizin burada yattığını öğrenince şaşırıyorum. Manastırı bize gezdiren kişi bunu sezmiş gibi açıklamaya başlıyor. Süryanilerde din adamları doğuya bakacak şekilde oturur halde defnediliyor. Dört beş yıl sonra bir başkası öldüğünde kemikleri yan tarafa alıp yeni din adamını sandalyeye oturtuyorlar. Tabi bu şekilde bir çok kişi aynı yerde gömülü olabiliyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Timurun seferlerine kadar manastırda sağlam duran varak işlemelerden geriye hemen hemen bir şey kalmamış, ama yapı tüm heybetiyle duruyor. Artık eğitim vermese de genç öğrenciler burada kalabiliyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çıkışta Midyat sokaklarını dolaşıyoruz. Buradaki evler, aynı manastır gibi taş işçiliğinin güzel örneklerini sergiliyor. Süryani telkarileri, Süryani şarapları arasında dolanıp duruyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşam otelde açık büfe var. Bu tip menülerde her zaman yaptığım gibi salatadan tatlıya geçiyorum. Özel bir şey yok. Yaklaşık 20 saat süren günümüzün sonunda perperişan uykuya geçiyoruz.</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-69447972282430080892012-03-20T22:37:00.001+02:002012-03-20T22:37:50.419+02:00SARDES<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu gezi hiç aklımda yoktu, yalnızca seminere katılmayı düşünüyordum. Ama seminer beni heveslendirdi. Pazar sabahı, hafta arası kalkmadığım kadar erken bir saatte yola çıktık.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Lisede Lidya ile Frigyayı hep karıştırırdım. Hafif dalgın tarih öğretmenimiz, sınavda "Başkenti Gordiondur, İskender burada Midas'ın düğümünü kılıcıyla çözmüştür" cevabına her ikisi için de yarım puan verirdi. Bu da bana yeterdi o zaman. Çok sonra, değişik çağrıştırma yöntemlerim sayesinde ayırt etmeyi öğrendim.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sardes, Lidya'nın başkenti. Ülke Persler tarafından işgal edilince, Büyük İskender'in gelişine kadar bir Pers idare merkezi olarak kalmış. Şehri ele geçiren İskender, yeni yapılarla birlikte şehrin hızla Helenleşmesini sağlamış. Son demlerini Roma döneminde yaşamış, sonra giderek küçülmüş, 18 yüzyılda bir kaç haneden oluşan mezra haline gelmiş, ancak Kurtuluş Savaşı sonrası yeniden gelişmeye başlamış.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgUnNS5ebHAi1UpaLXivD2XX0qqWSjc6ac9C-frEigU7B8RgF3LAkhODiUZZqqMkLE0KFW78xWs1AY9fo4F9Pmu1iZg795x7s1Uv9c2KBh8ihUoB8lR7oNswIuRNHykfPH-XkxT1eKN-g/s1600/IMG_0032.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgUnNS5ebHAi1UpaLXivD2XX0qqWSjc6ac9C-frEigU7B8RgF3LAkhODiUZZqqMkLE0KFW78xWs1AY9fo4F9Pmu1iZg795x7s1Uv9c2KBh8ihUoB8lR7oNswIuRNHykfPH-XkxT1eKN-g/s320/IMG_0032.JPG" width="320" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bölgeye geldiğimizde, ilk olarak şehrin kapısını görüyoruz. Yol yapımı sırasında yıkılan şehir surlarının hemen yanında yer alan kapı, şans eseri zarar görmemiş. Ama sur yanında Pers saldırısı sırasında yıkılan bir ev var. İçinde ne varsa öylece kalmış. Pers işgali MÖ 557 yılında olduğuna göre 2560 yıl önceki haliyle duran bir evden bahsediyoruz. Kaplar, eşyalar falan öylece duruyormuş. Bence en hazin olan, eline aldığı taşla birlikte duvarın altında kalan asker. O taş hala elinde, sımsıkı yumruğunun içinde duruyor. Bu, ve düşerken bacağı ters dönen asker, o anın dehşetini olabildiğince yansıtyor. Evleri başlarına yıkılıncaya kadar savaşmış insanlar.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Neyse ki bunlar müzede. Müzede bir de kap kacaklar, krem kaseleri, içki kadehleri gibi Lidyalıların daha değişik kültürlerini gösteren eşyalar sergileniyormuş, göremiyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Lidyalılar, üç değişik hanedan tarafından yönetilmişler. Bunlardan en bilineni Mermnadai-Şahin Krallar dönemi. Lidyanın en güçlü olduğu dönem, kral Giges'le başlıyor. Parayı icat ediyorlar, müthiş bir zenginlik içinde yaşıyorlar. Karun gibi zengin lafı, Giges'in torunu Kroisos'tan günümüze kadar geliyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Lidyalıların yemek kültürü biraz değişik. Köpek eti yiyorlar. Dereotu ve peyniri etle birlikte pişiriyorlar. Buraya kadar sorun yok, ama yemeklerinde baharatın yanında kan kullanmaları tuhafıma gidiyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEYYQkMiQZjyqTJu9V2i_frw97_qQL-s-_4Otw5GMmyU4P-hczVSCVupWWjJDlgK52VYuH67NHtApE-NfWhHCjNhE2IRS-kMYuXp0GHfLvhQHo3Cc1CX4rsrh1Hpi6q1ALGRSC6g5T9cA/s1600/IMG_0050.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEYYQkMiQZjyqTJu9V2i_frw97_qQL-s-_4Otw5GMmyU4P-hczVSCVupWWjJDlgK52VYuH67NHtApE-NfWhHCjNhE2IRS-kMYuXp0GHfLvhQHo3Cc1CX4rsrh1Hpi6q1ALGRSC6g5T9cA/s320/IMG_0050.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Romalılar zamanında yapılmış sinagog ve hamam var. Sinagog önden oldukça büyük yapılmış, zaman içinde küçülen cemaate göre içine çeşitli odalar eklenerek bölünmüş. Hamamın toplanma yeri restorasyon aşamasında. Buranın akustiği o kadar güzel ki, hamamda şarkı söylemek lafını hatırlatıyor bize.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Altın işliklerini gezerken, adamların kaç yıl öncesinden bu altını işlediklerini düşünüyorum.Belki de altın sayesinde o kadar zenginlermiş ki, Yunanlılara küp küp altınlar gönderirlermiş. Hediye olarak. Hatta "giant" kelimesinin kral Giges'in gönderdiklerinden türetildiği düşünülüyor. Hediye edilen devasa altınlar neyi sembolize ediyordu, düşünüyorum. Bakın biz çok zenginiz mi, yoksa size saygılarımızı sunuyoruz mu...</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son olarak Artemis Tapınağını ziyaret ediyoruz. Bu tapınak, çeşitli evrelerde yapılmış, genişletilmiş, sonunda da kiliseye çevrilmiş bir yapı.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öğlen yemeğini Salihli'de yiyoruz. Önden salata ve biber ezme geliyor. Önümüzdeki küçük tabaklara alıyoruz. Sonra, şiş üstünde her tabağa dörder adet köfte bırakılıyor. Arkadaşlar uyarmasa, köfteleri ara sıcakların devamı olarak düşüneceğim. Önden çorba, sonrasında da Kemalpaşa tatlısı gelince doyduğumu anlıyorum. Burada Kemalpaşa tatlısını tahinle ikram ediyorlar. Hindistan ceviziyle olandan daha güzel.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs3RP3Rdd0BfQqdIWl-jRM1BgVq8aewl5CMXMP4zgAtuGICab9wrnjJqsCG6NX99VhrBeU4IDcRYyvx5jmdtO1v-8ZLY0j7ao99kuZ8CJ-kQnsh77sAKSwLr0sW_0FD526L6JpR8SHZbY/s1600/IMG_0089a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs3RP3Rdd0BfQqdIWl-jRM1BgVq8aewl5CMXMP4zgAtuGICab9wrnjJqsCG6NX99VhrBeU4IDcRYyvx5jmdtO1v-8ZLY0j7ao99kuZ8CJ-kQnsh77sAKSwLr0sW_0FD526L6JpR8SHZbY/s320/IMG_0089a.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemekten sonra Bintepeler'e gidiyoruz. Burası küçüklü büyüklü belki yüzlerce mezar bulunan bir bölge. İnsanlar, kendi maddi imkanlarına göre değişik boylarda tepeler yaptırıp, ölülerini buralara gömmüşler. En büyüğü Büyükmutaf Tepe. Kral Alyatesse'nin burada gömülü olduğuna inanılıyor. İkincisi de Karnıyarık Tepe. Burada da Kral Giges ve Kroisos'un yattığı düşünülüyor. Hepsi ilk ve orta çağ döneminde soyulmuş olan bu mezarlar, Anadolu Piramitleri diye anılmakta. İnsan eli ile yapıldığı düşünülünce gerçekten müthiş, çünkü yükseklikleri 70 metreye kadar çıkıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlM3wGCXpz8gFuUuSxHPlv5YAqK4Hky-A5EXBJbbd-hLRWSPfovyIovwVJMlvFRbA1tQAxDfaRB1nRmPXRdOMNoAFBkUU7ljbA1jgZpwv7KOVPqEwV_iV9Pzh9lGiA1JqcMMrqgFAPfiI/s1600/IMG_0096a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlM3wGCXpz8gFuUuSxHPlv5YAqK4Hky-A5EXBJbbd-hLRWSPfovyIovwVJMlvFRbA1tQAxDfaRB1nRmPXRdOMNoAFBkUU7ljbA1jgZpwv7KOVPqEwV_iV9Pzh9lGiA1JqcMMrqgFAPfiI/s320/IMG_0096a.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son olarak Giges Gölünü ziyaret ediyoruz. Sakin, güzel bir göl derken bir balıkçı teknesi suya iniyor. Etrafı seyrederken patırtılar duymaya başlıyoruz. O da ne! Köylü, balık tutmak için dinamit patlatıyor. Şu kadarcık gölde patlatılan dinamit, kim bilir kaç canlının yok olmasına neden oluyor. Kendi elimizle bindiğimiz dalı kesmekten ne zaman vaz geçeceğiz, bilemiyorum. Üç tarafı denizlerle dolu ülkemizde çok değil, beş on yıl sonra hiç balık kalmayacak. Bilip de önemsemiyorlar mı, yoksa gaflet ve delalet içindeler mi, anlamış değilim.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Her şeye rağmen güzel bir gün oluyor. Güzel bir havada, bir zamanlar onların yurdu olan bu topraklarda yaşayanları anıyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-13732194561613110942012-02-12T19:02:00.000+02:002012-02-12T19:02:39.356+02:00KAMİKAZE'NİN MİMİ<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sevgili Kamikaze bana mim göndermiş. Gelen-gelecek mimleri, blogun konusuna göre eğip bükmeyi düşünüyordum zaten. Bu bir anket olduğu için, yapabildiğim kadar artık.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">1- Sevdiğiniz anlamlı bir söz?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gezen güzel, oturan gazel olur. Gaziantep'te bir müzede okudum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">2-Makyajınızda olmazsa olmazınız?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gözüme kalem çekmezsem olmaz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">3-Uyguladığınız güzellik tüyosu?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Mutluluk sanırım. Mutlu olduğum zamanlar bolca iltifat alırım.:)</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">4-En Sevdiğiniz Çiçek?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Balkonlardan sarkan sardunyalar, begonviller. Gördükçe içim açılır. :)</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">5-Nefret Ettiğiniz Bir şey?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gezerken yanımdakilerin onu istemem, şunu istemem diye vızıklanması.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">6-En Çok Sevdiğiniz İltifat?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Farkına varmadan yapılan iltifat. Bu tip iltifatlar beni çok memnun eder, bazen karşımdaki iltifat ettiğini anlamaz bile. :)</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">7-Favori Kitabınız?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Vedat Milor’un İtalya kitabı. Hem ülkeyi, hem lokantalarını anlatıyor, insanın hemen gidip yiyesi geliyor. :)</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">8- Görünüm Olarak Size En Yakın Bulduğunuz Ünlü?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öyle biri yok.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">9- Herkesin Sevdiği ama Sizin Bir Türlü Sevemediğiniz Ürün?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bende bunlardan iki tane var. Birincisi kapari. Tabağındakileri ayıklayanlara sinir olduğum için bana cezadır bu. Ben de ayıklamaya başladım çünkü.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkincisi de tatlılarda kullanılan yeşil fıstık. Yiyebiliyorum, ama bir lokma. İkincisi ağır geliyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">10- Şu An En Çok Almak İstediğiniz Kozmetik Ürün?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Güneş kremi. Gezilerde olmazsa olmaz bir ürün.</span><br />
<div>
<br /></div>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-5900424016219514892011-12-25T22:04:00.000+02:002011-12-25T22:04:02.980+02:00HİNDİSTAN - 3<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son gece fabrika müdürü, Almanı ve biz iki Türkü evine yemeğe çağırıyor. Önden biraz sohbet edip yemeğe geçiyoruz. Masayı görünce şaşırıyorum. Üç misafir, müdür ve müdürün oğlu oturuyoruz masaya. Oğul yemek yediği halde sırf sohbet amacıyla orada. Evin hanımı ise garson gibi ayakta duruyor. Gece boyunca böyle devam ediyor durum. Eşine soruyoruz, size hizmet etmek için cevabını alıyoruz. Anlaşılan ben misafir olduğum için sofradayım, yoksa arkada bir yerde yiyecektim yemeğimi.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFxOr4V9zm6a44mQItcjvnop9cAa9GwrFSPD5qdSAkTGJR9HBSEcq_9C9jDj0AxAzr-B4eT4NfpRt5VwZvomIH8Aqv1QD_S3cLcb3wrmlhDe8MqKsr7F6_Lu9I68cQp5VPq1YueeMXb6c/s1600/Picture-16-04-2007+130.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFxOr4V9zm6a44mQItcjvnop9cAa9GwrFSPD5qdSAkTGJR9HBSEcq_9C9jDj0AxAzr-B4eT4NfpRt5VwZvomIH8Aqv1QD_S3cLcb3wrmlhDe8MqKsr7F6_Lu9I68cQp5VPq1YueeMXb6c/s320/Picture-16-04-2007+130.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemekler bir harika. Bunca yıl sonra isimlerinin hepsini hatırlayamadığım yemeklerden ikişer tabak yiyorum. Ev sahibesi memnun. Mercimeği çok kullanıyorlar. Chana Daal dedikleri yemek, mercimeği hindistan cevizi, hardal, kırmızı biber, defne yaprağı, tarçın, zencefil, karanfil, kimyon gibi değişik baharatlarla pişirilerek yapılıyor. Favorilerim bu, ve yine değişik bir karışımla pişirdikleri tavuk oluyor. Ekmek niyetine de bizim lavaş ekmeğine benzer sacda pişirilmiş incecik yufka yiyoruz. Bizde bazı yörelerde yapıldığı gibi, yufka bir anlamda kaşık gibi kullanılıyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Otelde bunlar yoktu. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Otelde yediğimiz tatsız domatesler ve tropik meyveler de burada yok. Domatesler tatlı, bizim tarla domatesleri gibi. Otelde ilk gün sevinerek aldığım taze papayalar bir şeye benzemeyince, bu ülkenin yiyecekleri bana göre değil demiştim. Her haliyle özenle yapıldığı belli olan bu sofra, gezinin ilk günlerinde edindiğim </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Hint Mutfağı konusundaki ön yargılarımı ortadan kaldırıyor. Yoksa diğer ülkelerde yenilen güzel Hint yemeklerinin hep birer uyarlama olduğunu düşünecektim.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Aynı bizim usul, yemekler bol tutulmuş ki, misafir istediği kadar yiyebilsin. Yemekten aldığım keyifle iştahım doğru orantılıdır benim. Cüssem belli, bu güne kadar yediklerim de belli. Son gün gösterdiğim performans ile diğer misafirleri şaşırtıyorum!</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Ertesi gün ayrı ayrı, onca yemeği nasıl yediğime gösterdikleri hayreti belirtmek ihtiyacını hissedecekler...</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İki çeşit tatlı getiriyorlar önümüze. İlki, üzerinde gümüş yaprak olan badem ezmesi. Bizimkine çok benziyor. Zaten adı da “badam”. Bizimkinden değişik olarak üzerinde gümüş bir film var. Bildiğimiz gümüş! O kadar ince bir tabaka ki, ısırıp çiğneyebiliyorsunuz. Gümüş yutmak sakıncalı değildir umarım. Gerçi en fazla 15-20 tane yemişimdir (hepsini o gece yemedim, eve de aldım) ama buradaki insanlar kansere falan hiç bakmıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkincisi gulab jamun denilen, görünüm itibarı ile bizim Kemalpaşa tatlısını andıran şuruplu bir tatlı. Bir çeşit krema ve süt kesiğini unla hamur haline getirip içine kakule, yeşil fıstık ve safran karışımını koyup kapatıyorlar. Yağda kızartıp şuruba yatırıyorlar. Benim zevkime tam uymuyor, ama onların çok özel bir tatlısıymış.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs5PkoOadv_GCuGkBdYmR9b3eEsk44DGEWqTbBHCux-OmL4iXZ7pH8ky-b2NLBrJHdTNuGr-mHgAimyEZbKgU7NdXSAR5cfwGD7p1YraHojUBXuirHFHJN3sEyK_MnwycNy63uPXY0gAc/s1600/Picture-16-04-2007+036.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs5PkoOadv_GCuGkBdYmR9b3eEsk44DGEWqTbBHCux-OmL4iXZ7pH8ky-b2NLBrJHdTNuGr-mHgAimyEZbKgU7NdXSAR5cfwGD7p1YraHojUBXuirHFHJN3sEyK_MnwycNy63uPXY0gAc/s320/Picture-16-04-2007+036.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ertesi gün son. Fabrika sahipleri bizi öğlen yemeğine götürüyor. Bir otelin lokantasına gidiyoruz. İçerideki tek hanım benim. Diğer masalardan meraklı bakışlarla karşılaşıyorum. Biri iyice abartıp fotoğrafımı çekiyor. Yemekler, evde yediklerim kadar lezzetli değil. Tipik açık büfe tarzı. Kaldığımız otelde de bir kısım yemek açık büfeydi, onlar da güzel değildi. Yalnız her yemekte içtiğim karpuz suyunun kötü olmadığını hatırlıyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İlk haftanın sonunda bana istersen dönebilirsin demişlerdi, kabul etmemiştim. Önceden anlatılanlardan dolayı yalnız kalmak istemiyordum. Ne kadar doğru bir karar vermişim! Dönüşte yine Yeni Delhi iç hatlar havaalanına geliyoruz. Vakit gece yarısı, bu kez taksiye biniyoruz. Öyle yerlerden geçiyoruz ki, adam arabayı durdursa, bizi indirse kimse bulamaz. Korkuyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Havaalanına geliyoruz, ve bu ülke beni şaşırtmaya devam ediyor. Burası dünyanın en işlek hava alanlarından biri, hiç de öyle gibi durmuyor. Önümüzde 3-4 saat var, oturacak tek bir yer yok. Sıcak-soğuk, her hangi bir şey içebileceğiniz bir yer yok. Hiç bir şey yok!</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjp93ER2pv7cEyjZpjCNox8jn4Thn8vh7_rMbI5t4b39gnKCT_8iMERHcbumLcLKVgdwqIZORMQyJCl2AGB0Iuz55_WI3cMnRMduV3D3hYj59BZLtSeC7x-OI4wPxtntiwZgp5vRcKMevk/s1600/Picture-16-04-2007+013a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjp93ER2pv7cEyjZpjCNox8jn4Thn8vh7_rMbI5t4b39gnKCT_8iMERHcbumLcLKVgdwqIZORMQyJCl2AGB0Iuz55_WI3cMnRMduV3D3hYj59BZLtSeC7x-OI4wPxtntiwZgp5vRcKMevk/s320/Picture-16-04-2007+013a.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bavullarımızın üzerine oturup bekliyoruz. Yüzlerce insan, değişik kuyruklar oluşturuyorlar geniş salonda. Hollandalılar, İngilizler, Japonlar… Bu havaalanı gecenin birinde böyle, gündüz vakti nasıl olduğunu düşünemiyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Nihayet bizim uçuş için bagaj alımı başladığında koşarak sıraya giriyoruz. Uçağa girmek için beklerken oturabiliyoruz, müthiş seviniyorum. Uçağa binerken daha da seviniyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu geziden sonra Hindistan’a bir daha gider miyim, evet. Bunun iki nedeni var. İlki, yakından tanıdığımız insanların bizi çok aşina olduğum bir şekilde ağırlamaları. Doğu misafirperverliği diye bir şey var. Hiç bir Avrupalıda göremeyeceğiniz bir şey bu. Bizi memnun etmek için paralandılar adeta.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkinci neden de, Tac Mahal’I bile göremeden dönmüş olmam. Yurt içi uçak biletleri ev sahibi firma tarafından ayarlandığı için zamanı tutturamadık. Meğer baştan onlara söylememiz gerekiyormuş. Bilemedik. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şehirde yalnız gidebildiğim tek yer, otelden bir sokak ilerideki bizim Dösim mağazası benzeri dükkandı. Orada da birkaç biblo, yastık kılıfı ve masa örtüsü dışında bir şey olmadığı için fazla vakit geçiremedim. Bazı dükkanlarda da seçtiğiniz kumaştan bir gün içinde sari yapıp size teslim ediyorlardı. Ancak ayakkabıları çıkarıp girmek gerekiyordu, denemedim bile. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Müthiş tapınakları görmek, muhteşem takılardan almak, h</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">akkıyla yapılmış enfes Hint yemeklerinden yemek </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> için yeniden gelmek isterim buraya. Mümkünse doğu misafirperverliğini bir kez daha yaşamak için de...</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-35139469791772968272011-12-18T17:20:00.001+02:002011-12-23T11:38:28.689+02:00HİNDİSTAN - 2<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Buraya geliş nedenimiz, tasarladığımız bir direğin performans testinin yapılması. Müşteri Nepal’den olduğu için imalat ve test onlara yakın bir yerde yapılıyor. Daha önce de bu tip testler görmüştüm, ama buradaki farklı başlıyor. Önden fabrikanın içindeki küçük tapınağa gidiliyor. Orada tanrıların bize yardım etmesi için dua ediliyor. Sonra direğin yanında tanrılara adak olarak hindistan cevizi kırılıyor. Kırma işlemini yapan kişi, ayakkabılarını çıkarıp paspas büyüklüğünde bir halının üzerine çıkıyor. </span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Hindistan cevizlerinden biri bana ayrılmış. Kıramazsam, ve bir aksilik olursa benden bilmesinler diye yapmak istemiyorum. Neyse ki onlar da cüsseme bakıp pek ısrar etmiyorlar…</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHD9uqDCT6gtbb5KJYFPV_NcOgmTbQbJyeZbS2S8b5fMYz6OzuuXtdzCnb0i_nbELtlDsF93MsrVT22JSEMSsLvluPT22VKiLrvpgQunwZlHFsU-1S5Xk7D8_45Yi5pv8aypGyuVR__ho/s1600/Picture-16-04-2007+091a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHD9uqDCT6gtbb5KJYFPV_NcOgmTbQbJyeZbS2S8b5fMYz6OzuuXtdzCnb0i_nbELtlDsF93MsrVT22JSEMSsLvluPT22VKiLrvpgQunwZlHFsU-1S5Xk7D8_45Yi5pv8aypGyuVR__ho/s320/Picture-16-04-2007+091a.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">İlk hafta bir günü gezmeye ayırıyoruz. Dört-beş saat uzaklıkta bir doğal parka “kırmızı kaplan” görmeye gidiyoruz. Ben pek hevesliyim, tanıdıklarıma fil üzerinde kaplan seyrine çıkacağız diye mesajlar atıyorum. Oraya gittik ki, fil falan yok. Nedenini de anlayamıyoruz. Onun yerine açık cipe biniyoruz. Arkamızda silahlı bir adam, arabadan inmek yasak.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">İşte şimdi biraz endişeleniyorum. Filin tepesinden aşağı bakmak başka, arabanın içinden bakmak başka. Kaplanı görmesek de olur havasına giriyorum, çok şükür kaplanla karşılaşmadan turu bitiriyoruz. Bize kaplanın tırnak izi, ayak izi gibi anlamsız şeyler gösteriyorlar.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Kaplan değil, ama değişik geyikler, maymunlar, tavus kuşları görüyoruz. Bir geyik yavrusu ile göz göze geliyorum. Anın tadını çıkartmayı, fotoğraf çekmeye tercih ediyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Parkın içinde bizim kahvehanelere benzeyen bir yer var. Bize çay ısmarlıyorlar. Gelen şey sütlü çay. İngiltere’de içtiğime hiç benzemiyor. Orada üzerine bir parmak kadar koyarlar, burada bariz bir süt tadı var. Süt mü, süt tozu mu olduğunu anlayamadığım bir sıvının içine çay poşetini sallandırmışlar gibi. Pek yapmadığım bir şey, ama iki yudum alıp bırakıyorum. Ayıpsa ayıp, ne yapayım…</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigGVPw3fSs0dsV10ln1_T8DwHrgAhTGB_6mnZybKW5_-OZcCdRDAe57uNbY0-dMsiJvX_LsXGBzK5liA8yUSbbappgq1zl2_tVPyXPRM8cYY-_dZ1pGpKNqIws4FuRwPwu_WAz8iukGvc/s1600/Picture-16-04-2007+105.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigGVPw3fSs0dsV10ln1_T8DwHrgAhTGB_6mnZybKW5_-OZcCdRDAe57uNbY0-dMsiJvX_LsXGBzK5liA8yUSbbappgq1zl2_tVPyXPRM8cYY-_dZ1pGpKNqIws4FuRwPwu_WAz8iukGvc/s320/Picture-16-04-2007+105.jpg" width="240" /></a></div>
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Çıkışta bir tapınağa girmek istiyoruz. Bir iki dakika ile kaçırıyoruz. Türkiye’den misafirimiz var diye yalvarıyor bizimkiler, ama öğlen tatilinden taviz verilmiyor. Dert etmiyorum, çünkü tapınağın girişinde bir sürü maymun görüyorum. Yurtta yaşadığım için fazla titizliklerim yoktur, ama bu hayvanların özgürce dolaştığı bir mekana ayakkabısız girmek pek sarmıyor beni. Onun yerine tapınağın yanında yer alan su deposunu geziyoruz. Güzel bir yapı.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Gezeriz diye heyecanlanmıştım ya, görüp göreceğim turistik gezi bu oluyor işte. Onun dışında bölük pörçük anılar var aklımda.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Richard Gere tutuklanmak üzere aranıyor mesela. Suçu, bir yardım gecesinde kendisiyle birlikte sunuculuk yapan Bollywood aktristi hanımı biraz uzunca bir süre yanağından öpmek! Sanki onca insanın önünde tecavüz etmiş gibi davranıyorlar adama. Soruyorum, başkalarının yanında birini öpmek yakışık almazmış. İlk haftanın sonunda aramızdan ayrılan Nepalli mühendisleri Türk usulü yanaklarından öpmediğim için kendimi kutluyorum. Kim bilir ne kadar şaşıracaklardı!</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Buranın eski İngiltere sömürgesi olduğu zaman zaman şiddetle hissediliyor. Hemen bütün yazılar önce İngilizce, altında Hintçe yazıyor. Anlaşılan ikinci satırlara bakmadan tamamen kendi dilleriyle hayatlarını sürdürüyorlarmış buralarda. Onlardan kalma evler anında fark ediliyor. Bir de, burada herkes İngilizce biliyor. Aksanlarına alışmak biraz zaman alıyor, ama hiç bir yerde anlaşma zorluğu çekmiyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Bizde sokakta ne kadar kedi-köpek görülüyorsa, burada da o kadar inek var. Yalnız bu inekler farklı, çevre yolu, meydan falan dinlemeden yürüyorlar. Arabalar durup onları bekliyor. Hatta bir keresinde yolda arabalarla birlikte giden bir inek görüyoruz. Şöförümüz kornaya basınca inek kenara çekilip yürümeye devam ediyor!</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVwUhLssonm3khIAuQEUmOqmpazpnLdLjJhyrOQesql6r7dUqnJs_vX-RwStfzHz-iqlDcDLP2P_7RvUAhC_bvjraqgvuE0AVyF5kI0tIkav8Gh9VbhC75VsOP3E0YoeIqMd1-DUHZU0E/s1600/Picture-16-04-2007+066a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="254" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVwUhLssonm3khIAuQEUmOqmpazpnLdLjJhyrOQesql6r7dUqnJs_vX-RwStfzHz-iqlDcDLP2P_7RvUAhC_bvjraqgvuE0AVyF5kI0tIkav8Gh9VbhC75VsOP3E0YoeIqMd1-DUHZU0E/s320/Picture-16-04-2007+066a.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Yolda korna çalmak çok olağan. Arabaların arkasında kocaman “KORNAYA BAS” yazmışlar. Kenara çekilmesini istiyorsanız, kornaya basacaksınız.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Kadınlar çok değişik işlerde çalışabiliyorlar. Mesela gittiğimiz fabrika yoluna çakıl döşeniyor, bunu kadınlar yapıyor. Bana daha da ilginç gelen, yere çömelip çakılları elleriyle yerleştirirken bile üstlerinde sari olması. O uzun etekler hiç mi ayaklarına dolaşmıyor, omuzlarına attıkları şal hiç mi engellemiyor hareketlerini, anlamıyorum. Yalnız gelir gelmez kendime böyle bir kıyafet edinmediğime pişman oluyorum. Özellikle turistlere musallat olan dilenciler var. Bizdeki gibi değil, kolunuzdan tutup “bahşiş” diye para istiyorlar. Kolay kolay da peşinizi bırakmıyorlar.</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Yanımızda kibar bir Alman mühendis var. İkinci hafta Nepalli mühendisler değişiyor, yeni gelenler giremediğimiz tapınağı görmek istiyorlar. Alman, bana şöyle bir soru soruyor:</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">“Biz yarın tapınağa gideceğiz. Arabada yer yok, ama yine de gelmek ister miydin.”</span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Kibarlık Almanların kanında var. Teşekkür ediyor, bütün gün otel odasında sıkıntıdan patlıyorum. Televizyon seyretmeye çalışıyorum. Hint filmleri hep melodram. İngilizce gösterilen filmler de öyle. Sanki Hintliler için özel olarak çekilmiş gibi. Richard Gere olayından sonra özellikle dikkat ediyorum, kızla oğlan birbirlerine asla dokunmuyorlar. Milim kalıyor aralarında, ama temas yok. El sıkışma konusunda o kadar isteksiz davranmalarının nedenini anlıyorum: Yakışık almaz.</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-71804458680373917002011-12-18T17:19:00.000+02:002011-12-18T18:38:19.394+02:00HİNDİSTAN - 1<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu gezi 2007 yılından. Not tutmadığım gezilerden, şu an itibarı ile aklımda ne kaldıysa o kadar yazıyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tam iki hafta sürecek olan bir Hindistan gezisine çıkıyorum, endişe ile karışık bir heyecan duyuyorum. Bu bir iş gezisi, dolayısıyla artıları ve eksileri var. Turistik bir gezi olmayacağı için şehir halkından soyutlanmış bir şekilde dolaşmayacağız. Sürekli oranın yerlileriyle birlikte olacağız. Buna karşılık, tamamen sanayi bölgesinde bir yere gidiyoruz, yabancılara ne kadar hitap ediyor, bilmiyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj70bBMQqevDucHqcCZRlwUzkVbs0Xllkbyktoq8DlaGgVfgs3Zuzr5iquIJJfISvpF3tlvKinOH2uKqDxp3JVc0UTlCEn4siyfSwMHhChyIIbxSCUbGMhMp-qsxBXZ9t3vODAZlu2bTEc/s1600/Picture-16-04-2007+018.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj70bBMQqevDucHqcCZRlwUzkVbs0Xllkbyktoq8DlaGgVfgs3Zuzr5iquIJJfISvpF3tlvKinOH2uKqDxp3JVc0UTlCEn4siyfSwMHhChyIIbxSCUbGMhMp-qsxBXZ9t3vODAZlu2bTEc/s320/Picture-16-04-2007+018.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yolculuğumuz yaklaşık iki gün sürüyor. İşte tam da bu nedenle, aslında ikişer günde bitecek iki ayrı iş için on beş gün orada kalacağız. Çünkü iki işin arasında on günlük bekleme süresi var, gidip gelmek çok daha yorucu ve pahalı. Ben de safça aman ne güzel, arada gezeriz diye seviniyorum. Kazın ayağı öyle değil, ve bunu bir iki gün içinde anlayacağım.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yola iki mühendis çıkıyoruz. İzmir-İstanbul uçağında yan tarafta oturan Hintli ile laflıyoruz, onu Atatürk Havaalanında kısa yoldan dış hatlara geçiriyoruz. Karşılığında o da bize Hindistan’da yardımcı olmayı teklif ediyor. Çok şanslıyız.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Indra Gandhi Uluslararası Havaalanına gece yarısı varıyoruz. İlk sürprizi burada yaşıyoruz. Yurt içi uçaklar buradan kalkmıyor, ve iki havaalanı arası araba ile yaklaşık 30 dakika. Bir zamanlar burada da olduğu gibi, uçaktan iner inmez “taşıyalım abi” şeklinde yanımıza yaklaşıyorlar. Hintli arkadaşımız, kesinlikle para vermememiz konusunda bizi uyarıyor, Dedim ya, şanslıyız.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yine arkadaşımız sayesinde taksiye gerek olmadığını, birkaç saat beklersek otobüsle gidebileceğimizi öğreniyoruz. Yalnız oturacak fazla yer yok, ayakta bekliyoruz. O da bizimle birlikte yurt içi uçuşların yapıldığı havaalanına geliyor. Sabaha kadar – altı saat, bu kez oturarak - bekledikten sonra uçağımıza biniyoruz. Anlaşılmaz bir İngilizceyle yapılan anonslar eşliğinde tuhaf bir şekilde uyuyorum sandalyede.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Hayatımda ilk kez kırk sekiz kişilik bir uçakla havadayım. Toplam on iki sıra koltuk var. Hostesimiz bize kahvaltı niyetine bir şeyler veriyor. Yemek konusunda bu kadar maceraperest olan ben, sabahları oldukça tutucuyumdur. Ekmek ya da türevi bir şey olacak, çay ya da kahve eşliğinde yenecek. Öyle pasta, şekerleme, yemek türü şeyler yiyemem. Yanımda getirdiğim krakeri meyve suyu benzeri bir şeyle birlikte yiyorum. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzc3AkpomxN8XxeS2MtQ70kdKnwFEHHDRqImpHyMHXOpZYyq_kWCX-pae7D_mj1RCeHfY_x7GoAsmKclqBuWhRru6n1_o-q3XTDSLLgkq0wtzj92ks-5dD7WbxBNMP8WQxYnbnhINyTMA/s1600/Picture-16-04-2007+022.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzc3AkpomxN8XxeS2MtQ70kdKnwFEHHDRqImpHyMHXOpZYyq_kWCX-pae7D_mj1RCeHfY_x7GoAsmKclqBuWhRru6n1_o-q3XTDSLLgkq0wtzj92ks-5dD7WbxBNMP8WQxYnbnhINyTMA/s320/Picture-16-04-2007+022.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İndiğimizde karşılanıyoruz. Bu arada yola çıkmadan önce ben fabrika müdürüne e-posta atıp, sıcaklık 25 derece görünüyor, bu normal midir diye sormuştum. Gelen cevap beni şaşırttığı gibi, müdürün on beş gün boyunca benimle uğraşmasına vesile oluyor. Meğer ben gece sıcaklığına bakmışım, gündüz olanı görmemişim bile. Nisan ayındayız, mevsim normali 45 derece! Havaalanından dışarı çıkınca fırına girmiş gibi oluyoruz.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Öyle bir yerdeyiz ki, kıyaslarsak bizim en az turistik olan şehrimiz bile yanında -İstanbul demeyeyim- mesela Bursa gibi kalır. Nagpur, her hangi bir Hindistan haritasının tam ortasına baktığınız zaman kolaylıkla görebileceğiniz büyüklükte bir sanayi şehri. Otelimiz şehrin en iyi oteli. Pek ahım şahım değil, ama temiz ve aydınlık. Biraz dinlendikten sonra dışarı çıkıyoruz, ve ben 70’li yıllarda Türkiye’nin iç kesimlerinde dolaşan turistleri anıyorum. Adamın biri bisiklete binerken sürekli bana bakıyor, geçtikten sonra bile bakmayı sürdürüyor. İçimden önüne bak, şimdi bir yere çarpacaksın diye işaret etmek geçiyor, kendimi tutuyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yollar inanılmaz kalabalık. Yanımızda iki de Nepalli mühendis var. Sakin bir şehir dediklerini duyuyorum ve kulaklarıma inanamıyorum. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bazı araçların nasıl olup da çalışabildiğine şaşıyorum.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çocukluğumda görmeye alıştığım triportörler taksi olarak kullanılıyor. Bir sürü motosiklet ve bisiklet var. Bunları kullanan insanların çoğu kafalarını örtmüş. Sanki banka soymaya gidecekler. Müthiş tozlu havadan etkilenmemek için yapıyorlar bunu.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1QE-y0Wm4dn1V7F2g-RYtgR4ybKzVY5YV93hCHB8CvUhZs21U5K_ryqP-kaObZltvsl03YbVHxxc1VTFH85dbTpwh_R4jmjdSecLHX10jUErxQzzJI51JSb1NtJt7fCXFMbWr3_YaRaw/s1600/Picture-16-04-2007+021.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1QE-y0Wm4dn1V7F2g-RYtgR4ybKzVY5YV93hCHB8CvUhZs21U5K_ryqP-kaObZltvsl03YbVHxxc1VTFH85dbTpwh_R4jmjdSecLHX10jUErxQzzJI51JSb1NtJt7fCXFMbWr3_YaRaw/s320/Picture-16-04-2007+021.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Trafik felaket. Zaten ters yönden geliyorlar, bir de ışıklara her zaman uymadıkları için sürekli ezileceğim korkusuyla geçiyorum karşıya. Sanki fuarda çarpışan arabaların arasına dalmışım gibi bir hisse kapılıyorum. On beş gün boyunca kendi başıma karşıdan karşıya geçemediğim gibi, panik içinde yanımdakileri de geriyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Fabrikaya gidiyoruz. İlkten diğer mühendisler gibi ben de elimi uzatıyorum tokalaşmak için. Bu konuda pek isteksizler. Teması sevmiyorlar. Sonradan ben de onlara uyup ellerimi çenemin altında kavuşturuyorum.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gezerken şunu fark ediyorum. Ülkemizde işyerlerinde kesinlikle uyulması gereken kurallar burada işlemiyor.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Hijyene pek uyulmuyor. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buna ek olarak, bizde sağlık nedenleri ile yaklaşılması kesinlikle yasak olan makineleri hemen yanından idare ediyorlar. Makine bakıma girdiği sırada onu kullanan kişiyi de değiştiriyorlar sanki. Nüfus planlamasına katkıda bulunuyorlar!</span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-58287111490298592011-11-07T17:54:00.000+02:002011-11-13T13:58:33.865+02:00GAZİANTEP - 3<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir kaç sene önce benim de aralarında bulunduğum bir grup insan, dükkandaki küçük çocuğu gaza getirmeye çalışıyordu. Hedef, karşı tarafta sahipsiz gibi duran baklava tepsisi! Sonunda çocuk tamamen bizim teşvikimizle karşı dükkana geçti, tepsiyi alıp koşar adımlarla geri geldi. O ana kadar pek sesini çıkartmayan tezgahtar, sonunda patladı.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">"Güzelim fıstıklı baklavalar dururken cevizli baklavaya neden bu kadar meraklısınız, anlamıyorum. Antep'te bunların yüzüne bakılmaz!"</span></span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Biz Egeliyiz, baklavayı cevizli severiz. Bu güzelim Antep gezisinden sonra şunu söylemek durumundayım, Antep'le arama fıstık girdi. Fıstığı severim, ama tatlılarda değil. Nedense ağır geliyor. Antep mutfağında da fıstıksız tatlı yok.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibXPIwJ78iizAj3GY43BAXIhzo2VRYwFBSkdQTsa0YKIG4_YIaMptmKqs-4O7kCCJtCEqvSuU4epDxD7L7tigyrs7A8ybyqWopO7X2JjPv6tGbn88pChwCS9p77zK6fk2-SrTNrYXDP_0/s1600/DSC00641.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibXPIwJ78iizAj3GY43BAXIhzo2VRYwFBSkdQTsa0YKIG4_YIaMptmKqs-4O7kCCJtCEqvSuU4epDxD7L7tigyrs7A8ybyqWopO7X2JjPv6tGbn88pChwCS9p77zK6fk2-SrTNrYXDP_0/s320/DSC00641.JPG" width="240" /></a></div>
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Güne Kurtuluş Camii ile başlıyoruz. Bu cami, Abdülhamit zamanında kilise olarak yaptırılmış. Mimarı, İstanbul'un önemli yapılarında imzası olan Balyan ailesinden, Sarkis Balyan. Ortaya çıkan proje Abdülhamit'e fazla iddialı geliyor, ve küçültülmesini istiyor. Çünkü o dönemde yabancı devletlerin de yüreklendirmesiyle Ermeniler, hafiften kendilerini gösterme yolundalar. Bu bana bir şeyler hatırlatıyor.</span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kiliseyi şimdiki haline getiren Nicolas Nazaretyan. Bu haliyle bile büyük, Bizans havası taşıyan ikiz pencereleri, koro için yapılmış ara katı ve doğu girişi ile özel bir kilise iken; Cumhuriyetin ilanı ile birden boş bir yapı haline gelmiş. 1980 yılında hapishane olarak kullanılmış, 1988 yılında da cami olarak ibadete açılmış. Minarelerinden birinin çan kulesi üzerinde olması nedeni ile değişik bir mimariye sahip, şehrin en büyük camilerinden biri.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Oradan Amerikan Hastanesine geçiyoruz. Yolda çocuklar "İngilizceler geliyor" diye bağırıyor önümüzden. Zamanında misyonerlerin kurduğu bu hastane, hala hizmete açık. Okulumuzla bir şekilde bağlantısı olan bu yerin önünde fotoğraf çektiriyoruz.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sıradaki durak, Dülükbaba Mesire Yeri. Burası aslında piknik alanı. Ama içinde kazı yeri var. Kaya mezarları ve Zeus Tapınağını görüyoruz. Oradan Mitra Tapınağına geçiyoruz. Mağara, gezilebilmesi için çok güzel hazırlanmış. Bizim şanssızlığımız, o sırada elektriklerin kesik olmasıydı.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Romalılar hristiyan olduktan sonra eski dinleri Mitraizm ile ilgili ne varsa yok etmişler. Bu tapınak o nedenle çok özel. Duvara Mitranın boğayı kurban etmesi resmedilmiş. Tanrı Mitra ile ilgili tanıdık bilgiler var. Mitranın doğum günü 25 Aralık. Vaftiz ve kutsal yemek konusunda da çok benzer öyküler dinliyoruz.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeGZsUkGwzOk4NCcU8Ci9U7pzgKz9pvp5ItdCI3OU8rj2Otp23skrYiBDIbaf_on0tcSDcsBIqem1SIs-QznuMFMY1WcWsTfO04sglVLubgL6uk1VrLsYjmW8jGpsS7KUk3iMBuUSBtIU/s1600/DSC00677.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeGZsUkGwzOk4NCcU8Ci9U7pzgKz9pvp5ItdCI3OU8rj2Otp23skrYiBDIbaf_on0tcSDcsBIqem1SIs-QznuMFMY1WcWsTfO04sglVLubgL6uk1VrLsYjmW8jGpsS7KUk3iMBuUSBtIU/s320/DSC00677.JPG" width="320" /></a></div>
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sonraki durağımız Zeugma kazı alanı. Burayı da kocaman bir müze gibi yapmışlar. Mozaikler o kadar az ki, hemen hepsini taşımışlar. Burası villaların olduğu bölge. Kolonlar, sunaklar ve muhtelif aletler var. Burada dolaşan insanlar hayal ediyorum.</span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Zeugma'dan Halfeti'ye geçeceğiz. Yemek ve Halfeti arasında seçim yapmamız gerekiyor, gün ışığı bizi zorluyor. Halfeti'ye gelmişken, Ahmet Kanneci'yi anıyoruz. Çocukluğunun geçtiği evde bir konser vermiş. Tekneyle dolaşırken görünen köyde artık hemen hiç kimse yaşamıyor. Köyün büyük kısmı sular altında kalmış.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ8xslmIKSPFZupKNJf-iOagcxmKoglbJrUaELZgLy1_KlN43TnwXe_dMLZ0OjTQpBipG9_CcsJ2iY72Fo7yhKVGShBliq0P10xq0inPf92azsBLnXZqYTjfFUFw1vYIATRPiIgGTLvvM/s1600/DSC00680.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ8xslmIKSPFZupKNJf-iOagcxmKoglbJrUaELZgLy1_KlN43TnwXe_dMLZ0OjTQpBipG9_CcsJ2iY72Fo7yhKVGShBliq0P10xq0inPf92azsBLnXZqYTjfFUFw1vYIATRPiIgGTLvvM/s320/DSC00680.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Rumkale'yi tekneden görebiliyoruz. Çıkmak için vakit yok, güneş batmak üzere. Burada Yuanna'nın incilinin saklandığına inanılıyor. O yüzden kutsal sayılıyor. Göremedik, ama kalenin içinde bir kilise ve bir manastır kalıntısı bulunmakta.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Halfeti'den havaalanına doğru yola çıkıyoruz. Yolda, bahar aylarında bir kez daha gelmeye karar veriyoruz. Umarım bir aksilik olmaz. Yalnızca bir öğlen, bir akşam yemeği yiyebildiğimiz için ben tatmin olmamış haldeyim. </span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir tek baklavacılarda daha fazla vakit geçirmedik diye üzgün değilim. </span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7s9EV_8WX7PnMd0-bq6Sk4ierbpKXMjZUgSG2p0mv9kM3AUrwH9x88o1OTXEep1cH4CPQ4B1GsfRCxsTbfeU740YdIy5TPRjB3jZ9NtwTWIbIOC-kTFhVWTK7QAV9lT7B6Bib6YOotQ4/s1600/IMG_0061a.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7s9EV_8WX7PnMd0-bq6Sk4ierbpKXMjZUgSG2p0mv9kM3AUrwH9x88o1OTXEep1cH4CPQ4B1GsfRCxsTbfeU740YdIy5TPRjB3jZ9NtwTWIbIOC-kTFhVWTK7QAV9lT7B6Bib6YOotQ4/s320/IMG_0061a.jpg" width="320" /></a><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buranın çarşısı da Kemeraltı gibi gün batımında kapanıyor, ve Pazar günleri açılmıyor. Cumartesi akşamüstü dükkanlar kapanmadan alış verişimizi bitirelim diye sokaklarda telaş içinde dolanmıştık. Bu şehre bir kez daha gelip s</span></span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">okaklarında dolaşmak, yemeklerinin gerçek anlamda tadını çıkartmak için hayal kuruyorum. Ustaların kapı önünde bakırı nasıl işlediklerini seyretmek, dükkanlara girip çıkmak, sokaktakilerle sohbet etmek. Bu da ayrı bir keyiftir.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-89453689865890733422011-11-04T13:20:00.000+02:002011-11-09T23:01:53.870+02:00GAZİANTEP - 2<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Gaziantep'e yeni açılan Zeugma Müzesini ziyarete gidiyoruz dediğimde pek çok kişi "gördüm ben orayı" dedi. Bu müze yeni açıldı, falan, kar etmedi. Zaten çok ısrarcı biri değilimdir, peki deyip sustum.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Şimdi buradan açıklıyorum: Zeugma Müzesi 19 Temmuz 2011 tarihinde açılmıştır, ondan önce gördüğünüz Gaziantep Müzesidir.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhWUrk9Kd_NWADQex8kVUruMwZZhlM9HcCCEznZST5tD-TcpS6-SLo0QB5XmYM6vb8Vx7cYy6614wk-X6-JMwXg9Fyh-P09olbfeMNmNg07DRMYgeMti5zdFfen6KlSY9gDaOKuxnNoYo/s1600/DSC00593.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhWUrk9Kd_NWADQex8kVUruMwZZhlM9HcCCEznZST5tD-TcpS6-SLo0QB5XmYM6vb8Vx7cYy6614wk-X6-JMwXg9Fyh-P09olbfeMNmNg07DRMYgeMti5zdFfen6KlSY9gDaOKuxnNoYo/s320/DSC00593.JPG" width="320" /></a><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Önden Gaziantep Müzesine gidiyoruz. Doğru, eskiden burada bir kaç parça mozaik sergilenirmiş. Ama artık yok. Heykeller, rölyefler, hayvan fosilleri, ve türlü aletler var. Benim için en ilginçleri, minyatür arabalar oluyor. Şu an oyuncak gibi duruyorlar. O devirde kim bilir ne için yapılmışlardı.</span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><div style="text-align: left;">
</div>
</span><div style="text-align: left;">
</div>
</span><div style="text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Oradan yeni müzeye geçiyoruz. Binanın dışarıdan görünüşü bile etkileyici. İçerisi daha da güzel. Girişe bir film düşürmüşler. Sanki havuzda balıklar dolaşıyor, suyun üzerinde de yapraklar var. Siz yansıtılan zemine adım attığınız an yapraklar çekiliyor, balıklar kaçıyor. Hoş bir gösteri.</span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Sonra müzeyi gezmeye başlıyoruz. Kendimi, gelişmiş ülkelerde bulunan müzelerden birindeymiş gibi hissediyorum. Yanlış anlaşılmasın, müzenin gelişmişliğinden değil. Başka memleketlerden kaçırdıkları eserleri böyle yüksek tavanlı müzelerde sergilerler ya, aynı öyle. Yapıyı olduğu gibi almışlar içeri. Yalnızca seyrederken içiniz acımıyor.</span></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLP3hDtL03LqaWVL5M5f-EIyljwk-A27nCnZT_5NJBnHTCmnmhNMOHvMt4xkyFrHaFM-Ut0GM1lny0oFgYxnPKjZXH93TO2sI1i59cMQ8RBlcj-RtKn8IVbGFNeYYiFCq8gTajfTgoSUc/s1600/DSC00619.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLP3hDtL03LqaWVL5M5f-EIyljwk-A27nCnZT_5NJBnHTCmnmhNMOHvMt4xkyFrHaFM-Ut0GM1lny0oFgYxnPKjZXH93TO2sI1i59cMQ8RBlcj-RtKn8IVbGFNeYYiFCq8gTajfTgoSUc/s320/DSC00619.JPG" width="320" /></a><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Şehirle ilgili güzel bir tanıtıcı film hazırlamışlar. Kuruluşundan, Sasaniler tarafından yıkılışına kadar gösteriyor. Mozaiklerde yer alan isler, şehirdeki yangının somut kanıtı.</span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><div style="text-align: left;">
</div>
</span><div style="text-align: left;">
</div>
</span><div style="text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Müzenin başyapıtı tabi ki Çingene Kızı. Ama fotoğraf makinemle haşin yüzünü gösterebilecek kadar yaklaşamadığım Mars heykeli ve diğer mozaikler de müthiş. Adamlar bu mozaikleri halı niyetine kullanmış. Onlara bakarak evin hangi kısmında olduğunuzu anlayabiliyorsunuz. Bazılarının en can alıcı yerleri kayıp. Beni en sarsanı, akşam vakti çıkardıkları bir parçanın sabah geldiklerinde yerinde yeller esiyor olması. Yurt dışındaki müzeler böyle doluyor işte.</span></span></div>
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyCOwHd-Bw8ncd3DWrPjCcCG3SjzcfcA7yzOMuBYTNu6AP8XSsFNWDG0H3m8wuhlwUyd1W33sysUVYlqDhJak54FcRB_b941SYhh4EqdAryWpx0qW_-qPC4NqnOXD4tT3L7YqNb3Hr5xs/s1600/DSC00617.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyCOwHd-Bw8ncd3DWrPjCcCG3SjzcfcA7yzOMuBYTNu6AP8XSsFNWDG0H3m8wuhlwUyd1W33sysUVYlqDhJak54FcRB_b941SYhh4EqdAryWpx0qW_-qPC4NqnOXD4tT3L7YqNb3Hr5xs/s320/DSC00617.JPG" width="320" /></a><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Labirent gibi bir yerlerden geçip Çingene Kızına ulaşıyoruz. Kapkaranlık bir oda, yalnızca mozaik aydınlatılmış. Bu müze için hem kafa yorulmuş, hem para harcanmış. Güzel olmuş.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Bir anda aklıma Adana Müzesindeki mezar taşının üzerindeki tarihi okumaya üşenip, açıklama kısmına Bizans Dönemi - MS 330-1453 gibi olağanüstü detaylı açıklamayı yazan müzeciler geliyor. Bu işi öğreniyor muyuz, yoksa bu müze bir istisna olarak mı kalacak. Bunu zaman gösterecek.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Öğlen yemeği İmam Çağdaşta. Yemeğin nerede yeneceği sorun oluyor. Bazımız, bu kadar klişe bir yeri istemiyor. Ama herkesin bahsettiği bir yere gitmemek de olmaz. Diğer alternatif küşneme, ama küşneme kuzu ile güzel olur. Bu mevsimde kuzu olmayacağına göre, İmam Çağdaşı seçiyoruz.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Burası kocaman bir yer. Benim sevdiğim lokanta tarzında değil, ama yapılacak bir şey yok. Önden hepimize birer lahmacun geliyor. Söğürme ile yiyoruz lahmacunları. Ali Nazik, en sevdiğim yemeklerden biridir. Ama lahmacunu ilk defa patlıcanlı denedim. Sonra ortaya gavurdağı, soğan, simit, ve domates ezmeli kebap geliyor. Burada yediklerime muhteşem diyemem, ama rahatlıkla güzel diyebilirim.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Arkasından birer şöbiyet ve baklava alıyoruz. İkisi de fıstıklı olduğu için, keşke birer tane daha olsaydı falan demiyorum.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Yemekten sonra Mutfak Müzesine gidiyoruz. Bu özel bir müze, Göğüş ailesinin şehre armağanı. Gelenek ve görenekleri, piknikleri, yemekleri mankenlerle canlandırmışlar. "Gezen güzel, oturan gazel olur" sözünü ilk kez burada duyuyorum.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Oradan Gaziantep Kalesini geçiyoruz. Roma döneminde yapılan kale, şu anda Kahramanlık Panaroması Müzesi olarak hizmet veriyor. Müzeyi gezerken aklıma Nazım Hikmet'in Kuvayi Milliye'sinden şu mısralar geliyor:</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Antepliler silahşor olur,</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">uçan turnayı gözünden</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">kaçan tavşanı ard ayağından vururlar</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">ve arap kısrağının üstünde</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">taze yeşil selvi gibi uzun ince dururlar.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Kurtuluş Savaşı kahramanları ve kahramanlıkları, müzede videolar eşliğinde gösteriliyor. Olayları göstermek için türlü heykeller yapılmış. Ancak her birinde sayısız anatomik bozukluklar bulunan bu heykellerin fotoğrafını çekmeye elim varmıyor.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuiUaO3C9lrihRvvbR9IRrAtZ-nu72a1xnWy6AXpeb6tjW6B4NevzytEs4nw8hCNAs5xP0oY1g3uFmHkpHyQ9VCvXMAcZSczefpnHZUuzLu2NLDZVixRmupKNnyQEoRA4agRcppFGQ7vY/s1600/DSC00640.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuiUaO3C9lrihRvvbR9IRrAtZ-nu72a1xnWy6AXpeb6tjW6B4NevzytEs4nw8hCNAs5xP0oY1g3uFmHkpHyQ9VCvXMAcZSczefpnHZUuzLu2NLDZVixRmupKNnyQEoRA4agRcppFGQ7vY/s320/DSC00640.JPG" width="320" /></a><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Son durak Medusa Cam Eserler Müzesi. Buradaki eserler karışık. Hangisinin hangi döneme ait olduğu belli değil, ama içlerinde çok güzel olanlar var.Yunanlıların, cam aletleri kalıba dökerek, Romalıların ise üfleyerek yaptıklarını öğreniyoruz. Daha önceleri Fenikeliler, çok daha ilkel metotlar kullanırlarmış. Bir de, cam takı yapımını seyrediyoruz.</span></span><br />
<br /><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Akşam gideceğimiz yerler sınırlı, çünkü yemekle birlikte içki de içmek istiyoruz.Zirve'yi seçiyoruz. Burası, ismiyle müsemma dedikleri türden bir yer. Tepede, bütün şehir ayak altında. Yine çok kocaman bir yer. İki kişi çalıyor, birisi de şarkı söylüyor. Türk müziği. Biraz konuşmamızı engelliyor, bereket güzel şarkıları seçiyorlar.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfxUlgSmJpfEvFPrXkYYcx_zVVfWe31wrxGh1IXEs42SFWiHxm78AoIcZDo8zEkGuRdmQZhsgvccEZPQHoNknqHWfmZrkn51wcFUcpqJUSuaoqCTMU7T0dQfOrfF5eYV01yuXGIPEvlDg/s1600/IMG_0064.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfxUlgSmJpfEvFPrXkYYcx_zVVfWe31wrxGh1IXEs42SFWiHxm78AoIcZDo8zEkGuRdmQZhsgvccEZPQHoNknqHWfmZrkn51wcFUcpqJUSuaoqCTMU7T0dQfOrfF5eYV01yuXGIPEvlDg/s320/IMG_0064.JPG" width="320" /></a><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;">Masaya muammara, humus, çiğ köfte, kaşarlı paçanga böreği ve kaşarlı mantar geliyor. Bu kadar büyük bir lokanta için hiç de fena değil. Yalnız alinazik, güzel olmasına rağmen soğuk. Bu kadar büyük lokantada yemek yemenin sakıncalarından biri. Yine her birimize birer şöbiyet geliyor. Bir tane olduğu sürece sorun yok. Bu memlekette ağız tadıyla yemek yiyebilmek için gündüz vakti dolaşmak gerekiyor.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"> </span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-27635839429766817702011-10-28T21:55:00.000+03:002011-10-28T21:55:44.705+03:00KAHRAMANMARAŞ VE GAZİANTEP<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Baştan kararlaştırdık, öğlen yemeğini biraz geç bir saatte Kahramanmaraş'ta yiyeceğiz. Sabah sıkı bir kahvaltı yaptık ki, öğlen erkenden acıkmayalım. Hatta Seyhan Nehri kıyısında dolanırken nefis kokuların yükseldiği kebapçıyı da görmemezlikten geldik. Ancak yol uzun sürdü. Artık hepimiz şunu kesinlikle biliyoruz ki, Adana Kahramanmaraş arası öyle bir-iki saatte falan aşılmıyor. Şehre vardığımızda saat 16:00 olmuş, müze kapanmak üzere. Kimsenin hatası olmayan bu durumu dert etmiyoruz, ve doğrudan müzeye gidiyoruz.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kahramanmaraş'ta bir arkeoloji müzesi, bir de açık müze var. Arkeoloji Müzesi henüz ziyarete açık değil. İçinde muhtelif mozaikler, heykeller, kabartmalar ve hayvan kalıntıları yer alacak. Hayvan kalıntılarının en ilginci de, kemikleri birleştirilip ayağa kaldırılmış 3500 yıllık bir fil iskeleti olacak.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLFjNgxhyzIwrfLz6xmbW9eN0t0i9C3SL-sNSK76hmdBvSXKYLV2PRBWtA2uTo9jtjqTPQ26MUfXf-NYBWjpsTt6THLhD2PFc4eg_4ZvCLXCZCkZKMZSWKvFI5lgBevQrY2xJx65VeUho/s1600/DSC00590r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLFjNgxhyzIwrfLz6xmbW9eN0t0i9C3SL-sNSK76hmdBvSXKYLV2PRBWtA2uTo9jtjqTPQ26MUfXf-NYBWjpsTt6THLhD2PFc4eg_4ZvCLXCZCkZKMZSWKvFI5lgBevQrY2xJx65VeUho/s320/DSC00590r.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kayıp Germanicia Antik Kentinin yer aldığı müzeyi geziyoruz. </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Roma imparatoru Gaius Caesar Germanicus (Caligula) onuruna bu ismi alan</span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> kent, antik haritalarda gösterilmesine rağmen bu güne kadar bulunamamış. O</span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">rtaya çıkma hikayesi ilginç. Bir vatandaşımız, evinden gizlice çıkardığı taban mozaiklerini satmak üzereyken yakalanıyor. Bu şekilde başlayan soruşturma ile kayıp kent bulunuyor. Şehirde bir kaç mahalle, olduğu gibi sit alanı ilan edilmiş. Buralarda yer alan evlerin pek çoğunun tabanında tarihi mozaikler var. Yavaş yavaş koruma altına alınıp bütünüyle açık müze haline getirilmeye çalışılıyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Nihayet vuslat hasıl oluyor! Küçük Ev Et Lokantasındayız. Önden ekşili çorbalarımız geliyor. Bu çorbayı ilk defa tadıyorum ve beğeniyorum. Az acılı, az sarımsaklı. Üzerine yaprak sarma, kuru patlıcan ve biber dolması geliyor. Dolmalar da acılı, ama güzel. Sırada bulgur pilavı ve içli köfte var. İçli köfte haşlanarak yapılmış, çok hafif. Üzerine mumbar dolması yiyoruz. Uzun zamandır yemediğimden midir, inanılmaz hoşuma gidiyor. Üzerine bir de ekşili köfte istiyoruz, ama bittiği için yiyemiyoruz. Diğer masadakilere göre harika bir köfte kaçırmışız.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcTv4T54oR_hHURW6fMBKtSWEQtHHakeFcGzPeJAwzUhNyKrIiWVhN9q_JJuv9CzuatTjWJXKtx2izGNfb_ImcVZIXTK-Fl4F586Q2baD4s7kc_FrWdTmNWVv9I3kYhtFCV6ObM61bIxQ/s1600/IMG_0048r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcTv4T54oR_hHURW6fMBKtSWEQtHHakeFcGzPeJAwzUhNyKrIiWVhN9q_JJuv9CzuatTjWJXKtx2izGNfb_ImcVZIXTK-Fl4F586Q2baD4s7kc_FrWdTmNWVv9I3kYhtFCV6ObM61bIxQ/s320/IMG_0048r.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tatlı olarak şöbiyet ve dondurma geliyor. Buralara has bir özellik, ikisinin de üzerinde bol miktarda fıstık var. Fıstık, tatlı ve ben, üçümüz bir araya gelince anlaşamıyoruz. İkili olunca her şey daha güzel oluyor. Birer parça alıyorum tatlılardan.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buranın bir de tarhanası meşhur. Tarhana almak için bir dükkana giriyoruz. Tarhanalara bakalım dediğimizde önümüze pek çok çeşit çıkıyor. Kaymaklı, kızarmış, acılı, çerezlik ve çorbalık tarhanalar ayrı ayrı satılmakta. Şaşkına dönüyorum. Bir taşla iki kuş vurmak için çerezlik tarhana alıyorum. Cips gibi yenilebildiği için adı cips tarhana. İstediğim kadarı ile de çorba yapabilirim.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kahramanmaraş'ın bunların dışında dondurması, salçası, biberi ve sucuğu meşhur. Gezinin ilk gününde alışverişimi bir paket cips tarhana ile sınırlıyorum. Yoksa ipin ucu kaçacak.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gaziantep'e vardığımızda, bir saat sonra buluşmayı planlıyoruz </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">arkadaşlarımızla. Önden şehri biraz dolaşıp bir çay bahçesine oturuyoruz. Dolaşırken aldığımız taze fıstıkları yemeye çabalıyoruz. Maalesef çoğunun kabukları açılmamış. Durmadan üstteki taze kısmı soyup kabuğa ulaşınca kenara bırakıyoruz. Bunun bir çaresi olmalı.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Fıstıklarla uğraşmaktan sıkılınca başka bir program yapmaya sıvanıyoruz. Şehre geç kaldığımız için kimse akşam yemeği yemek istemiyor. Zaten sayılı günümüz var, gitti bir öğün diye hayıflanıyorum. Neyse ki bu konuda yalnız değilim. Akşamüstü beşte yediğimiz yemekle yatmayalım, sonra acıkırız diyoruz. Saat onu geçtiği için, garsonlara açık bir yer bulabilir miyiz diye soruyoruz. Bulabilirmişiz. Şuradan biraz yürüyünce Aşina varmış. Aşina, bize tavsiye edilenler listesinde olduğu için hemen atlıyoruz.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yola çıktıktan bir süre sonra yolumuzu kaybediyoruz. Tarif edenlerin hepsinin ortak bir noktası var, başka tür metre kullanıyorlar! İki-üç yüz metre dedikleri yer git git bitmiyor. Sonunda taksiye binmeye karar veriyoruz. Taksiciye yeri söylüyoruz, bu arada konuşmalarımıza o da katılıyor. Daha önceden otel taksisi olarak çalıştığını öğreniyoruz. Sabahları çok müşteri taşımış. Nereye diye sorduğumuzda, cevabını "Senin maaşın kızımın kuaför masraflarını bile karşılamaz evlat!" havasında veriyor:</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">"Doktora!"</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Pöh! Ben de ona "Şu gördüğün banka babamındır. Muhallebi çocuğu olmayayım diye böyle çalışıyorum şimdi." edasıyla cevap veriyorum:</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">"Antakya yemeklerinden daha mı ağır buradakiler?"</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Susuyor. Yine de dikkatli olmamızı söylemeden edemiyor. Aşina'ya geldiğimizde bir sürprizle karşılaşıyoruz. Lokanta kapalı, baklava satan kısmı da kapanmak üzere. Belki bir yer öğreniriz diye içeri giriyoruz. Derdimizi anlattıktan sonra dükkan sahibi bizi şoka sokuyor. Üç ayrı yere telefon ettikten sonra bize bir çorbacı buluyor. Hatta gidin, falan ustaya benim selamımı söyleyin diyor. İstersek evde hanımına yaptırabileceğini belirtiyor, iyice mahcup oluyoruz. Taksimizi de o ayarlıyor, bize sadece arabaya binmek kalıyor. Dükkan sahibinin torpili inişte de devam ediyor, taksici para almak istemiyor. Neredeyse zorla veriyoruz. Böyle insanlarla tanışmak, bana yaşama sevinci veriyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtPw-bGLxAUv4GUVeIs1keEocYjkKUk8-lpeIPIofwyDlVeNaMvCLv3ol65yOGyig14DkjrL6JRCzJlRFsuEnB2kUVCFIayET4rmTkgBlPxI2G_Ozp4EjAR6QQ9LY-8fHb4-AK7V4ECW0/s1600/IMG_0051r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtPw-bGLxAUv4GUVeIs1keEocYjkKUk8-lpeIPIofwyDlVeNaMvCLv3ol65yOGyig14DkjrL6JRCzJlRFsuEnB2kUVCFIayET4rmTkgBlPxI2G_Ozp4EjAR6QQ9LY-8fHb4-AK7V4ECW0/s320/IMG_0051r.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kelebek, muhtelif çorba servis edilen bir yer. Buradakiler gibi sabaha kadar açık herhalde. Girişte bakır sahanlar içinde haşlanmış pirinç üzerinde ditilmiş etler duruyor. Masaya oturur oturmaz nane, soğan, salata ve turşu geliyor. Ardından üçümüz beyran söylüyoruz. Temkinli olan grubun diğer yarısı mercimek çorbası içiyor. Beyran, içeri girerken gördüğümüz ditilmiş etlerin üzerine et suyu, sarımsak, biber ve baharatlar konup kaynatılarak yapılıyor. Az acılı söylüyoruz. Önden bir şey anlamıyorum, bitmesine yakın birden acılaşıyor. Biberler dibe çökmüş gibi. </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Oldukça doyurucu bir çorba, daha doğrusu yemek. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İçimiz rahat,karnımız tok, otelimize dönüyoruz. Ertesi gün eski ve yeni mozaik müzelerini gezip şehri dolaşacağız.</span></div>
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-15928437689562266752011-10-27T22:06:00.000+03:002011-10-27T22:06:30.732+03:00GAZİANTEP YOLUNDA ADANA<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bozcaada dönüşü koltuğumda yarı uyur yarı uyanık gezinin özetini dinlerken birden kulağıma Zeugma, Antep ve yemek kelimeleri takılıyor ve hemen doğruluyorum. Arkeolog danışmanımız Şükrü Bey'in yakın tarihte gidilecek yerleri saydığını fark ediyorum. İrili ufaklı torbalarla otobüsten inerken merdivenlerden yuvarlanmak pahasına aman bizi unutmayın diye sesleniyorum. Bir arkadaşımız geziyi duyunca mevcut programını iptal ediyor, ve heyecanla gezi gününe doğru geriye sayım başlıyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah erken saatte kalkan uçağımız Adana'ya iniyor. </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Saldırı nedeniyle yolda herkes buruk. Adana güneşi içimizi ısıtınca biraz gevşiyoruz. Seyhan kıyısında k</span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ahvaltımızı </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">yaptıktan sonra şehri gezmeye başlıyoruz. Rivayete göre Adana ismi, Gök Tanrısı Uranos'un oğlu Adanus'tan geliyor. Bir başka görüş de, burada yaşayan Danulalıların kente Danuna ismini vermesi. Her ne olursa olsun, şehrin en az 3500 yıllık bir tarihi var.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFPaf7URjxbevThCSXmh5ZzgcwO3QxSgoAUNENBrbm5a0yp0sdl7SHe0cyOc6-D_64lqbAOsiZaCStdg9GAoOz0SKXt6P_Rkr9_B2IOdL383Li7RvI4Yog04trOb7rZy_A4y_ASkfwxvc/s1600/IMG_0006.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFPaf7URjxbevThCSXmh5ZzgcwO3QxSgoAUNENBrbm5a0yp0sdl7SHe0cyOc6-D_64lqbAOsiZaCStdg9GAoOz0SKXt6P_Rkr9_B2IOdL383Li7RvI4Yog04trOb7rZy_A4y_ASkfwxvc/s320/IMG_0006.JPG" width="240" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Önce Adana Müzesini geziyoruz. Burada en önemli eser, Hititlerin Fırtına Tanrısı Teşup'u (Tarhunda) araba üzerinde gösteren heykel. Bir de denizde ceset bulduk diye haber verildikten sonra çıkarılan bronz heykel var.</span></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">On yıl ara ile altı ve üstü bulunan Aphrodite heykelinin açıklamasında, tanrıçanın doğumu ayrıntılı bir şekilde yazılmış. Aynen aktarıyorum. "Yunanca aphros köpük demektir. Hesiodos'a göre Uranos (Gök), Gala'dan (Yer) doğan çocuklarını doğar doğmaz toprağın bağrına soktuğu için toprak ana şişmekte ve korkunç sancılarla kıvranmaktadır. Bu yüzden son oğlu Knoros'a bir tırpan verir. Knoros da o tırpanla babasının hayalarını keser ve denize atar. Engin denize atılan tanrısal uzuvdan çıkan ak köpükten bir kız türeyiverir, ve Kıbrıs'tan karaya çıkar. Yürüdüğü yerlerden yeşil çimenler fışkıran bu güzel kıza Aphrodite derler."</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Müzeden sonra Roma imparatoru Hadrianus tarafından yapılan, Justinianus tarafından ciddi bir şekilde onarılan, Evliya Çelebinin de bahsettiği Taş Köprü'yü görüyoruz. Dünyanın halen kullanılan en eski köprüsü bu.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMVY3gj_pvUvDU-AKMgQMoyYXByoGqbuSK588WA_GdKNBEMBLo3bEFkPHrXXMROl4Cgx9jxFWd_40VsvF9q3OqqS2mdxfwFkZy8t12rsW2ifxrS-cu41N5Vb70AyFKmkaGrnjPRVwosU8/s1600/IMG_0016.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMVY3gj_pvUvDU-AKMgQMoyYXByoGqbuSK588WA_GdKNBEMBLo3bEFkPHrXXMROl4Cgx9jxFWd_40VsvF9q3OqqS2mdxfwFkZy8t12rsW2ifxrS-cu41N5Vb70AyFKmkaGrnjPRVwosU8/s320/IMG_0016.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ulu Camiyi geziyoruz. Ramazanoğlu Halil Bey'in yaptırdığı, kendisi, oğlu ve torununun türbesinin de bulunduğu cami 500 yıllık. Sekizgen minaresi çok ilginç. Çinilerinin bir kısmı İznik, bir kısmı Kütahya. Bunu anlamak için renklerine bakmamız yeterli oluyor. Caminin bahçesinde şair Ziya Paşa gömülü.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ramazanoğlu ailesinin evine geçiyoruz. Yine 500 yıllık bu konağın zamanında Kanuni'yi ağırladığı söyleniyor. Evde, tehlike anında kullanılmak üzere iki tünel varmış. Biri Ulu Camiye, diğeri Yağ Camiine açılırmış, sonradan çökmüş.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Büyük Saati de gördükten sonra Misis'e doğru yola çıkıyoruz. Burada Misis Mozaik Müzesi var. Tek oda bir yer, ortasında mozaikler yer almakta. En önemli resim, Nuhun gemisindeki hayvanlar. Yapıldığı dönemde Pagan kültür yasaklandığı için yalnızca İncilde yer alan konular resmedilmiş, ama kenarda köşede Samson olması muhtemel bir resmi de görüyoruz. Bahçesinde çeşitli heykeller ve kabartmalar sergileniyor, ama müze olarak çok bakımsız olduğunu söylemek zorundayım.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEismGC7kxt2y8VMSczyO9KWPvel7Mhp9H-2NW1o6aCqvoKNTXBwJ58jXM1qOpGtS56nW7s0TO3ht72MHnofDm_ho4l9W07lXN6BfdxAHqhOpUjUUn0v3oQvEGuvr_mnxdfGGcL5rpwGUao/s1600/IMG_0030r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEismGC7kxt2y8VMSczyO9KWPvel7Mhp9H-2NW1o6aCqvoKNTXBwJ58jXM1qOpGtS56nW7s0TO3ht72MHnofDm_ho4l9W07lXN6BfdxAHqhOpUjUUn0v3oQvEGuvr_mnxdfGGcL5rpwGUao/s320/IMG_0030r.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son olarak tarihi stadyumun yerine bakmaya gidiyoruz, yalnızca çukurunu görüyoruz. Bu çukur, bize yapının büyüklüğü hakkında fikir vermekten başka bir işe yaramıyor. </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yolu da berbat, ama kenardaki portakal bahçelerinin manzarası muhteşem. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Seyhan nehri kıyısında biraz vakit geçirdikten sonra Kahramanmaraş'a doğru yola çıkıyoruz. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-58093527838728313542011-09-29T20:38:00.000+03:002011-10-12T19:46:09.751+03:00BOZCAADA<br />
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Uzaklardan bir ses duyuyorum. Telefonumdan geliyor. Saate bakıyorum ve gözlerime inanamıyorum! Otobüsün kalkmasına 10 dakika kalmış, telefonum bana onu haber veriyor. Normalde bu saatte evden çıkmam gerekir, ben yeni uyanmışım ve salak salak çalmayan saate bakıyorum.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabahları mutlaka yapmak istediğim şeyler vardır. Kahvaltı edilecek, bavula konacak şeyler son bir kez kontrol edilecek… Bu gibi şeyler için uykumdan fedakarlık etmeye razıyımdır, yeter ki rahat hareket edeyim. Şimdi ise, tutulmuş gibi duruyorum. Hemen arkadaşımı arıyorum, o beni toparlıyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">“Hemen evden çık, ben otobüsü bekletiyorum.”</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Beş dakika içinde evden çıkıp otobüse doğru koşmaya başlıyorum. Neyse ki otobüs de gecikmiş, beni beklemiyorlar bile. Hazırlanma faslını otobüste bitiriyorum, ve ilk molaya kadar beş dakikada bir “vay be, nasıl yetiştim” diye diye arkadaşımın içine fenalıklar getiriyorum.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gökçeada’yla kıyaslarsak, Bozcaada’ya gitmek çok daha kolay. Bir kere ta Çanakkale’ye kadar gitmiyorsunuz. Son zamanlarda meşhur olan Geyikli kasabasından feribota binince 40 dakika sonra adadasınız. Karşıyaka’dan ayrılış saatimize 7:30 dersek, bir ihtiyaç molası da vererek 11:50’de Geyikli’ye geliyoruz. Ne güzel! Biz 13:00 feribotu ile gitmeyi planlarken bir saat önce adaya varacağız. Kalsaydık bile iskelenin yanında güzel yerler var. Denize girilebilir, oturup bir şeyler yenip içilebilir. Tek bir yere muhtaç değil kimse burada.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Feribot bizim Bostanlı-Üçkuyular vapuruna benziyor. Süre de yakın, dolayısıyla fazla daralmadan adaya iniyoruz. Koca otobüsümüzle ada sokaklarını alt üst ediyoruz. Şükrü Usta’da ilk yemeğimizi yiyoruz. Burası tencere yemeği yapan bir lokanta. Yemekler hiç fena değil. Bazı yol arkadaşlarımız dışarıda yer bulamayınca, üst katta oturmak için merdivenlere hamle yapıyor. Ancak garsonun müdahalesiyle karşılaşıyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">“Önce alt katı doldurun, üst kat sonra.”</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kuzu kuzu gelip yanımıza oturuyorlar. Sonradan anlıyoruz ki garson yalnız. Üst kattakilerin servisi biraz gecikiyor. O nedenle üst katta oturmak son tercih olsun istiyor. Yemekten sonra Çınaraltında oturup bir kahve içiyoruz. Kahve güzel, ama bizim Alsancak pastaneleri fiyatında. O kadar söyleyeyim, yeter herhalde.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kaleyi geziyoruz. İlk olarak Venedikliler tarafından yapılmış, Fatih adayı aldığında elden geçirmiş. II Mahmut zamanında da cezaevi olarak kullanılmadan önce genişletilmiş. Kalenin içinde küçücük bir açık sergi var. Müslüman ve hristiyan mezar taşları, denizden çıkarılan bazı gereçler sergilenmekte.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWRAVmIEaRdvIrPQXrbuo01bDCCnS1PomJFvQ89KQSDkVFJblnzC_AH3AEtH9LHbCMScpFWuXB9-ihTU5CqI8DxW-eK2yrQWoyka3QJB8Mw0QCryXe0YCmYnUFeykEtf9nqrBshmMVjHw/s1600/IMG_0197.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWRAVmIEaRdvIrPQXrbuo01bDCCnS1PomJFvQ89KQSDkVFJblnzC_AH3AEtH9LHbCMScpFWuXB9-ihTU5CqI8DxW-eK2yrQWoyka3QJB8Mw0QCryXe0YCmYnUFeykEtf9nqrBshmMVjHw/s320/IMG_0197.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu ada Gökçeada’dan çok farklı. Bir kere ta baştan beri bir Türk nüfus varmış adada. Şu an eski Rum mahallesinde de Türkler oturuyor daha çok, ama gelenekler bozulmamış. Gökçeada’daki gibi adanın içinde küçük Anadolu kasabaları-köyleri kurulmamış. Burada adalılar var. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kaleyi gezdikten sonra sokakları gezmeye başlıyoruz. Dolaşmak için 7-8 sokak bir yana, yine bir o kadar da dikine gittiniz mi iş bitiyor. Evler Midilli’deki gibi. Alt kat kagir, üst kat ahşap. Daracık sokaklar, pencerelerden sarkan çiçeklerle renklenmiş.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Cumhuriyet Mahallesinde yer alan kilisenin çevresini dolanabiliyoruz ancak. Pazar sabahları hariç kapalı. Burası eski Rum mahallesiymiş. Arkasından “Yerel Tarih Araştırma Merkezi” diye adlandırılan müzeye giriyoruz. Müzede Bozcaada ile ilgili türlü eşya, evrak, kartpostal, fotoğraf türü şeyler sergileniyor. Eski resimlerde şu an var olmayan yel değirmenleri görünüyor. Müzeyi açan kişi ada sevdalısı bir İstanbullu. Burada yaşamış anılmaya değer kişilerin yaşam öyküleri de var.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Buluşma anı yaklaşınca meydana iniyoruz. Adayı gezerken duymaya başladığımız davul zurna sesinin kaynağını orada görüyoruz. Düğün var, damat traş oluyor. Artık “bıçak kesmiyor” diye mi, yoksa keyiften mi anlamadım, damadın yüzü köpük içinde. Traş bir türlü başlamıyor. Arkadaşları dans ediyor, millet fotoğraf çekiyor, damat yüzü köpüklü, sandalyede oturuyor. Bakmaktan sıkılıp adanın meşhur Gelincik şerbetini içmek için bir yere oturuyoruz. Şerbet hem soğuk hem sıcak içilebiliyor. Ben soğuğu tercik ediyorum. Ayrıca reçeli, lokumu ve sabunu da satılıyor. Şerbetin kuvvetli bir kokusu yok. Evde yaparken söylenenden biraz daha fazla koyuyorum, bu kez de fazla tatlı oluyor.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMyh07SOcz8-EyT94ixW31CzQr3-C6DfXCXKr9UkX6BBrSltpMpRt7Q2QsXTowiWF3nUBg8_ua2L6egqeBnHhbGoxZCM9WJnn6wH-881VFvWnokKYTRgAOeggiG-m0nnYvTJwH0tTBQYI/s1600/IMG_0231.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMyh07SOcz8-EyT94ixW31CzQr3-C6DfXCXKr9UkX6BBrSltpMpRt7Q2QsXTowiWF3nUBg8_ua2L6egqeBnHhbGoxZCM9WJnn6wH-881VFvWnokKYTRgAOeggiG-m0nnYvTJwH0tTBQYI/s320/IMG_0231.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Koşa koşa otelimize gidip denize giriyoruz. Gökçedada’da kulağım problemli olduğu için denize girememiştim. Bu kez ne olursa olsun gireceğim. Deniz dalgalı, ama söylenildiği gibi soğuk değil. Yalnız, güneş batmak üzere ve hava rüzgarlı. Yemin etsem başım ağrımaz denilecek kadar duruyorum denizde. Sonra güneşte oturup ısınmaya çalışıyorum.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Akşam yemeği açık büfe. Ben yine salatalara yöneliyorum. Adaya özel bir yemek yok, ama fena da diyemem doğrusu. Orta diyelim. Salatadan doğru tatlıya geçiyorum. Üzümler adanın, ve güzel.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemekten sonra adaya geri dönüyoruz. Sokakları dolaşırken arkadaşlarımızla karşılaşıyoruz. Bütün bir yaz görüşemediğimiz İzmirli arkadaşlarımızla memnun mesut sohbet ederken adanın meşhur lokantalarını öğreniyoruz. Salkım ve Battıbalık. Kesin bir daha gelinecek. Ama Temmuz Ağustos aylarında denenmemesi gerektiğini, içecek su bile bulamayacağımızı anlatıyorlar bize. Şu an adanın son demleri yaşanıyor. Bazı sokaklar hala cıvıl cıvıl, ama bazıları dükkanları kapanmış bile.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Alaybey Camiini ziyaret etme girişiminde bulunuyoruz. Geç kaldığımızdan olsa gerek, ancak avlusunu gezebiliyoruz. Burada değişik dönemlerden kalma mezarlar var. Bir tanesi de Kemal Derviş’in büyük dedesi Sadrazam Halil Hamid Paşa. Başsız vücudu bu camide gömülü. Başını Abdülhamid’e götürmüşler.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah kahvaltımızı edip yola çıkıyoruz. Hava o kadar rüzgarlı ki, dışarıda oturabilmek için kuytu bir köşe arıyoruz. Eh, tabi durum böyle olunca öğleye doğru denize girme fikrine pek itibar edilmiyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Önden Ayazma’ya uğruyoruz. Yolda harika manzaralar, denize girilebilecek küçük kumsallar görüyoruz. Hava rüzgarlı, kimsede deniz hevesi yok. Ayazma, eski bir manastır. Her yıl 25-27 Temmuz arası burada panayır yapılıyormuş. Şu an itibarı ile terk edilmiş görünüyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPLC5ymdobAMi6tHQcCq7PSrQdn1CoBiHtGKxobWEwtVYclP9LJMUO0vDK7x0orQyNiIwQHxHPNjEJ-XGoB7yy1B7j0LWjQePXmwMkQSucrvmZEbd3DFT8LBF2XRmzsP6ewJicidRmf54/s1600/Image%2528173%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPLC5ymdobAMi6tHQcCq7PSrQdn1CoBiHtGKxobWEwtVYclP9LJMUO0vDK7x0orQyNiIwQHxHPNjEJ-XGoB7yy1B7j0LWjQePXmwMkQSucrvmZEbd3DFT8LBF2XRmzsP6ewJicidRmf54/s320/Image%2528173%2529.jpg" width="320" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Plajına geldiğimizde tur yöneticimiz iki saatlik bir mola vermemizi öneriyor. Denize girme molası. Herkes bir ağızdan bağırıyor:</span></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">“Bir buçuk saat olsun!”</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Aşağıya inip kumsalda yürüyelim diyoruz. O da ne! Rüzgarsız, harika bir hava. Deniz çarşaf gibi ve ılık. İçimize mayolarımızı giymediğimize bin pişman, ayaklarımızı suya sokmakla yetiniyoruz. Ben bu tecrübeyi Cunda adasında da yaşamıştım, hiç akıllanmıyorum. Adanın bir tarafı o kadar rüzgarlıydı ki, kumsalda durulmuyordu. Diğer tarafta da deniz muhteşemdi. Denize giremedik, yazık oldu. İşin komiği, kumsala inmeyenler bu güzel denizin farkına bile varmadan yola devam ettiler.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Rüzgar güllerini ziyaret ediyoruz. İlk defa bu kadar yakınlarında duruyorum. Kocamanlar. Garip bir ses çıkarıyorlar. Sanki yanınızda kocaman bir vantilatör çalışıyormuş gibi, sürekli bir vınlama duyuyoruz. Bu ses de kuşları ürkütüyormuş. Doğanın dengesini bozmadan elektrik üretmek mümkün değil galiba. Şahsen, ne zaman patlayacağı belli olmayan bir nükleer santral yerine kuşları ürkütmeyi tercih ederim. Elektrikten vaz geçemeyeceğimize göre…</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yolda irili ufaklı bağlar görüyoruz. Adaya has üzümler, kuntra ve karalahna yanında daha bilinen merlot gibi üzümler de yetiştiriliyor. Yanlarındaki bağ evlerinden bir kısmı mütevazılıktan uzaklaşmış olsa da köşk havasında değil. Belki küçük yazlık evler olarak adlandırılabilirler. Ben bu adayı sevdim, laf ettirmem. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Merkeze geri dönüyoruz ve Çamlıbağ şaraplarını ziyaret edip beğendiklerimizi alıyoruz. Gelincik şerbeti ve gelincik lokumu da alıp deniz kenarındaki balıkçılardan birine gidiyoruz. Deniz fasulyesi, kaya koruğu, susam otu, deniz börülcesi, taze nane, maydanoz ve nardan yapılmış bir salata geliyor önümüze. Deniz çipurası ile bir güzel yiyoruz. Otlar taze, balık taze. Daha ne isteyelim artık.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Dönüş yolunda, buraya bir dahaki ziyaretimizi Nisan sonu Mayıs başında yapmayı planlıyoruz. Dağ taş gelincik kaplı olurmuş. Muhteşem bir manzara. Umarım o mevsimde Çeşme gibi değildir de, kendimizi terk edilmiş bir şehrin sokaklarında dolaşıyor gibi hissetmeyiz.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5415579162951260343.post-63556656278028660282011-09-21T22:57:00.000+03:002011-09-21T22:57:25.107+03:00ESKİŞEHİR - BEYPAZARI - 4<span lang="TR"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabah erkenden yola çıkıyoruz. Önden Nallıhan’a uğruyoruz. Buraları Beypazarı örneğini gördükten sonra eski ahşap evlerini bozmamış. Sonraki durak Mudurnu. İtfaiye Meydanında sağdan direksiyonlu bir itfaiye arabası sergileniyor. 1993 yılına kadar kullanılmış, 2009 yılında da orijinal haliyle sergiye konmuş.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2v0-xEjIdV9cbALc-vaD6T6jLVM4F6GwOlEKBCdLQAwRpiVfxT1vy18wmQVEBQ4QLTAnwCdkJm3WtuLXT3Hj_-YHuZXep0FTHU5OKZrWIoTSmHmmd3mH2fs1x6q1WiPE_h8L1_pBN-uY/s1600/IMG_0146.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2v0-xEjIdV9cbALc-vaD6T6jLVM4F6GwOlEKBCdLQAwRpiVfxT1vy18wmQVEBQ4QLTAnwCdkJm3WtuLXT3Hj_-YHuZXep0FTHU5OKZrWIoTSmHmmd3mH2fs1x6q1WiPE_h8L1_pBN-uY/s320/IMG_0146.jpg" width="320" /></a></div>
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Güzel ahşap evlerin arasında dolaşarak Yıldırım Beyazıd Camiini geziyoruz. Eski külliyeden geriye cami ve hamam kalmış. Yapının inşa tarihi belli olmasa, kitabedeki yazıya göre Yıldırım Beyazıd’ın burayı sultan oldukan sonra yaptırdığını düşüneceğiz. Belki henüz şehzade iken padişahlık hayalleri kuruyordu. Tepedeki Saat Kulesine bakıyor, yemyeşil çay bahçesinde oturup bir kahve içiyoruz.</span><br />
<span lang="TR"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son durak Göynük. Burada da tarihi doku bozulmamış. Sanki zaman makinasına binmiş, önceki asra geçmişiz. Zaten burayı da gördükten sonra hiç bir kasabayı beğenmiyorum artık. Sakarya Meydan Savaşı anısına yapılan Zafer Kulesine bakıyoruz.</span><br />
<span lang="TR"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8bDKk3-B7sOAi82juubZjIyvmoMvMG1Ua8iSgsD-jr7WE-VRD8JRn1yT7QGz2Fk29qxFeMSKa05KB2kbmUdNaOWvOnTY0DaPFWtZ5eAy13G7g3sxe0jB3ih7IOEtrUrlwMqFIDAREbqE/s1600/IMG_0164.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8bDKk3-B7sOAi82juubZjIyvmoMvMG1Ua8iSgsD-jr7WE-VRD8JRn1yT7QGz2Fk29qxFeMSKa05KB2kbmUdNaOWvOnTY0DaPFWtZ5eAy13G7g3sxe0jB3ih7IOEtrUrlwMqFIDAREbqE/s320/IMG_0164.jpg" width="320" /></a></div>
<span lang="TR"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gazi Süleyman Paşa Camii Osman Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa tarafından külliye olarak yaptırılmış. Geliboluyu fetheden Gazi Süleymen Paşa, genç yaşta bir av kazasında ölmüş. Fatih’in hocası Akşemseddin’in türbesi de burada. Hoca, İstanbul’da gördüğü ilgiden sıkılıp buraya yerleşmiş.<br />
<br />
Öğlen yemeğimizi Paşazade’de yiyoruz. Önden etli yaprak sarma ve iri fasulye piyazı yiyoruz. Üzerine de mantı. Mantı iki çeşit. Biri bizim bildiğimize yakın, diğeri de keşli cevizli mantı. Mantının içinde kıyma yerine ceviz var. Tattım, ama normal mantı yedim. Belki bir daha sefere.<br />
<br />
Yemekten sonra etrafta dolanırken bir dükkan görüyoruz. Tarhana, erişte, türlü reçeller ve ballar. Midilli’den aldığım ama henüz açamadığım zeytin reçeli ile burada karşılaşınca şaşırıyorum. Dükkan sahibi, aynı kestane reçeli diyor. Demek ki kestane reçeli de bulunacak ve yenilecek. Önden şu zeytin reçelini açayım da…<br />
<br />
Buğday çiminden yapılan uğut alıyoruz. Almadan önce tadına bakıyorum. Çünkü çok yararlı diye aldığım keçiboynuzu pekmezini bitirinceye kadar canım çıkmıştı. Aynı duruma düşmek istemiyorum. Tadı tahin-pekmez gibi. Orta boy bir kavanoz alıyorum, bizde tahin-pekmez yenir. Sonradan üzerini okuyunca biraz bozulacağım. Açıldıktan sonra 10 gün içinde tüketilmesi gerekiyormuş. Bilmiyorum artık. Açınca göreceğiz.<br />
<br />
Yolumuza Taraklı üzerinden devam edeceğiz dediklerinde bu kadarı aklıma gelmemişti. Gemlik’e kadar çıktık! Eh, buralara kadar gelmişken İznik’in içinden geçelim diyoruz. Meşhur İznik çinilerinin yapıldığı yer. Hristiyan dünyası için önemli. İncilin kabul edildiği İznik Konsülleri burada yapılmış. Kasaba, diğerlerinden farksız, kişiliksiz apartmanlarla dolu. Ama ucundan kıyısından harabeleri görüyor, en kısa zamanda buraya gelme hayalini kuruyoruz. Yalnız buraları bilen birileriyle.</span></span>Şulehttp://www.blogger.com/profile/07685987674435112525noreply@blogger.com2